Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH SEVGİSİ KORKU TOPRAĞINDA YEŞERMELİ

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 24 Ekim 2017 Salı 14:01:42
 

– 8 –
Haşyet duygusunun bir boyutu korku, bir boyutu sevgidir. Korkuyu kaldırdığında insan ameli gevşetir, özellikle namazı aksatır. Bazı gruplarda bu çok görülür. Öyle gruplardaki kişiler mesela internette sürekli tasavvufi yazı takip eder, ama ezanı ve namaz vaktini takip etmezler. Bu kişi için faydalı bir iş değildir. Önemli olan ezanı takip etmektir, “namazı kaçırmıyorum” diyebilmektir. Allah sevgisi, internette yazı takip eder gibi ezan takip edip etmediğinle anlaşılır. Ve o zaman Ezan sana o kadar farklı gelir ki, şaşar kalırsın.
Ezan sana neyi haber veriyor?
Ezan bize bir haberi, bize korkuyu, haşyetullahı duyuruyor, haber veriyor, Ezan öncelikle budur. “Allahuekber, Allahuekber…” Korkacağınız bir Ekber var. Allahuekber aslında korkudur, bir korkuyu haber verir, ona bir müziğin bestelenmiş bir sözü gibi bakmayın. Allahuekber: Allah ekberdir, bunda romantiklik yok. Sakın dalgınlığa düşmeyin, O’nun gazabı büyüktür, sakın, sakın dalgınlığa düşmeyin diye haber verir. Eşhedü en la ilahe illallah: Bilesiniz ki O’ndan başka da varlık yok. Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah: Bu hakikati Kul’um, Rasulüm Muhammed size haber verdi. HayyeAla’s Salâh: Bu haber yüzünden salâta gelin, salâta koşun. HayyeAlel felah: Çünkü kurtuluşunuz salâtta. Kurtuluşunuz orada burada değil, eşte dostta, internette değil, o kitapta, şu toplantıda değil; kurtuluşunuz salâtta. Allahuekber: Korkacağın Ekber Allah’tır.  La ilahe illallah: Siz yoksunuz yani sen yoksun, illa Allah. Ezan bunu haber veriyor, böyle uyarıyor. Kaç defa, günde kaç defa…  
EN ÖNEMLİ İLAH kişinin kendisidir
“LA İLAHE”nin anlamı önemli, lütfen ona dikkat edelim. “La ilahe illallah”ı geldiğimiz idrakta şöyle anlıyoruz: La ilahe (ilahlar yok), illa Allah. Eğer bunu “A” okursa nasıl anlar: İlahlar yok, Allah var, ben de böyle inanıyorum. Oysa “La ilahe” SEN YOKSUN demektir. La ilahe (sen yoksun), illa Allah. Bunu önce böyle anlamalıyız. “Ben de müstakilen varım” düşüncesindeki birisi “La ilahe İllallah” diyorsa, “A” olarak Allah yanı sıra o kendisi de vardır. Allah var, o da var ve o “La ilahe” diyor. Oysa, la ilahe (sen yoksun), illa Allah: Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in “İKRA” ile “OKU”duğu işte bu gerçektir: La ilahe (sen yoksun), illa Allah. Efendimizin okuduğu çok önemli şey budur: İlan edilen TANRILIK İDDİALARI YOKTUR. Kişi, “ben zaten başka ilah kabul etmiyorum” deyip sıyrılıyor ya, haydi şimdi bu mana ile düşününce de sıyrılsın bakalım: La ilahe (sen yoksun), illa Allah. Bu mana neden önemli? Çünkü en önemli ilah KENDİNSİN. Dikkat edin, kimsenin oluşturduğu put şu dünyada kendisinden daha büyük değildir. EN ÖNEMLİ İLAH kişinin kendisidir, en önemli ilah sen kendinsin. Diliyor bir put yapıyorsun, diliyor bir tanrı oluşturuyorsun, dilersen ona farklı isimler veriyorsun, ama zannınla oluşturup inandığın tanrı senin kendinden büyük değil. Dünyanın en büyük ilahı kendinsin. Bu yüzden ezan durmadan bunu seslendiriyor: Sen (müstakil bir varlık olarak) yoksun, illa Allah. Sen yoksun illa Allah. “Sen yoksun, ona göre tedbirini al, illa Allah” diyor. Bu bakışla Ezan nasıl farklı oldu değil mi? Şimdi o sesleniş nasıl değişti değil mi? “Sen yoksun, illa Allah.” İşte kurtuluş senin bu hakikate uygun yaşamanda, kurtuluşun salâtta!
Rab bize öğretiyor, O’nu sevmeyecek miyiz?
Ezanda bize duyurulan, hissettirilen bir korku var. Bu korku insanın normal yaşantısı içerisindeki korkular gibi bir korku hiç değildir, önce bunu bilmek lazım. Onun nasıl bir korku olduğunu bir örnekle açmaya çalışalım: Elimde bir bardak olsa, onu elimden bırakamam, düşer kırılır. Kırılır diye korkuyorum, çünkü yer çekimi var. Bir bilimsel kanun var ve ben o kanunu iyi bildiğim için korkuyorum. Başka bir gezegende olsa, mesela Ay’da olsa onu bırakıp sonra da aşağıdan tutabilirim. Çünkü altıda birlik yerçekiminde belki yetişebilirim. Ama burada yetişemem, buradaki yer çekimi koşullarında o düşer kırılır. Korktuğum böyle bir ilim ve bir bilgi var. Bu korku, birisinden, bir kızgın adamdan korkuş değil. “Siz benim dediklerimi yapmadınız ha” diye bekleyen bir tanrıdan değil bu korkum. Bir bilgiden korkuyorum. Ve ne yapıyorum? Bardak düşmesin diye o bilgiye göre tedbir alıyorum. Şimdi düşünün, bize bildirilen bir CEHENNEM BİLGİSİ var. Bu bilgiye iman edenin (eğer gerçekten o bilgiye iman etmişse) ona göre bir tedbir alması gerekmiyor mu? Gerekiyor. Bardağı bırakmadığınız gibi bir tedbir almanız gerekiyor değil mi? İşte bizde önce böyle bir korkunun başlaması lazım. Bu korkuya sağlıkla ilgili bir örnek verirsek çok daha etkili fark edilir. Sağlığımla ilgili bir konuda bir doktor beni sürekli uyarsa, “şöyle yapma, böyle yapma” diye uyarsa, ben de o uyarılara kulak versem ne yapmış olurum? Korunmuş olurum, değil mi? Bu notada şöyle de bir bakış geliştirelim. Ben o öneri ve uyarıları dinleyip, korunup hasta olmaktan kurtulunca bende bir şey başlar. Beni koruyacak yolu, yöntemi gösterdi diye o doktora bir sevgi duyarım. Doktora duyduğum bu sevgi faklı bir sevgidir, ilmî bir sevgidir. İşte bu ilme başlamakla sizde öyle bir sevgi başlar: Bana öğretti sevgisi. Bir öğreten var. Bu sevgi korunmamı bana bu hayatta öğretenedir. O kim? O’na RAB diyoruz, öğreten O’dur. Rab ÖĞRETEN demektir. Rabbim demek “öğretmenim” demektir. İşte şimdi O’na böyle bir sevgi başlar. Başlamasın mı?
Rasulullah (SAV)da bize sonsuz hayatı
öğretiyor, O’nu da sevmeyecek miyiz?

Sevgi denince biz romantik duygularla sevgiyi düşünür ve öyle sevmek isteriz. Ama İslam’daki öyle bir sevgi değil. Az önce bahsettiğim gibi ilmî bir sevgidir: Bana cehennemden korunmayı, kurtulmayı ve cennet halini nasıl yaşayacağımı öğretene duyulan sevgi! O’nu, Rabbimizi böyle sevmek başlar. Başlayan bu yeni çok sevgi farklıdır. Rabbimi böyle sevmeye başlayınca bu sevgi şöyle devam eder: Bana o hakikati öğretirken Rasul’ü ile öğretti, o Rasulü nasıl sevmeliyim, O’nu sevmeyi de öğrenmeliyim. Düşünün, çok önemli bir hastalıkta hiç tanımadığınız bir doktorun operasyonuyla hayata kavuştunuz, o doktoru nasıl sever, ona nasıl duacı olusunuz? O doktor nasıl birisidir, onu önemsemezsiniz bile. “Beni hayata o kavuşturdu” diye hediyeler götürür, halini hatırını çok içten sorarsınız. Bu açıdan baktığınızda, sonsuz hayatınızla ilgili çok önemli bir bilgiyi hatta tek önemli bilgiyi size önceden haber veren, öğreten, yaşantısıyla kavratan bir Rasul var, sallallahu aleyhi vesellem. O’na duyulması gereken gerçek minnet ve gerçek sevgi şimdi bu ilimle doğuyor. “Ya onu tanımasaydım, ya onu bilmeseydim, ya onu işitmemiş olsaydım, ya onun ümmeti olmasaydım, nasıl bir hayat olurdu” korkusu ve telaşıyla Rasulullah (SAV)’e duyulan gerçek sevgi şimdi başlıyor. Bu ilim o sevginin başlangıcıdır. Bu anlattıklarımız sevginin doğru başlangıçlarıdır, doğru sevginin başlangıçlarıdır. Yanlış başlangıçlar yeni sevgiler doğurmaz, hep geri gider. Sevginin doğru başlangıcı kartopu gibidir, sevginiz değişik bahanelerle gittikçe büyür, hep büyür… SEVGİNİN DOĞRU BAŞLANGICI ilimdir. Allah’a ve Rasul’e olan sevgi ilimle ilgilidir, o sevgide ilimle ilgili bir başlangıç vardır, onu ancak DOĞRU İLİM başlatır.
Salâvatı siz bu sevgiyle daha başka sevmeye, hissetmeye başlarsınız. Rasul’e olan bu sevgiyle salâvat o kadar önemlidir ki, beyindeki ayna nöronları çalıştırır. Ve siz bu salâvatın şaşıracağınız faydalarını görür yaşarsınız Biiznillah. Size çok faydası dokunmuş, sizi çok büyük bir zorluktan kurtarmış birisiyle karşılaştığınızda ona nasıl yürekten “Allah senden razı olsun” diyorsunuz, işte onun gibi bir salâvat getirmek başlar. Evrak sayar gibi değil. Öyle birisine “Allah senden razı olsun be kardeşim, beni nasıl da sıkıntıdan kurtardın” der gibi bir salâvat… Bu tefekkürle Rasulullah Efendimiz (SAV)’i hayalleyip; “Ya Rasulallah” deyip şu salâvatı yapabilmek öyle güzel olur ki: Cezallahu anna seyyidina Muhammeden ma Hüve ehlüh: Allahım, ben onu kavrayamam, ben onu anlayamam. Benim onu anlayacak, kavrayacak gücüm yok. Rasulünü hakkıyla Sen biliyorsun, çünkü o Senin Rasulün. Ona hak ettiği mevkiyi ver Allahım. Bu müthiş bir salâvattır. Siz, O’ndan (SAV) aldığınız feyz ve nurla Allah’ı tanıdınız. Bunu düşündüğü zaman insan öyle bir sarsılıyor ki: Ya onu tanımasaydım, ya onu duymasaydım ne olurdu? O hal nasıl bir felaket? İnsanın aklı almıyor. Sonsuz felaketten bizi Kurtaran Zat’a başlayan bir ilmî sevgi, çok önemli değil mi?
Sevgiyi ve teşekkürü Allah yolunda
hakkıyla yerine getiremiyoruz

Oysa biz hayattaki küçücük şeyleri o kadar büyük teşekkürlerle önemli hale getiriyoruz ki… Ama Allah yolunda? Normal yaşantıdaki teşekküre, sevgiye yaklaşan bir sevgiyi o yolda göremiyoruz. Sevgiyi ve teşekkürü bu yola hakkıyla hiç getiremiyoruz. Oysa önce Allah’a ve Rasulü’ne bir sevginin başlaması lazım. Sevgiyi Allah yoluna taşımamız lazım. Ama önce o sevginin doğması, başlaması lazım. O nasıl başlar? Allah sevgisini bir bitki, bir çiçek gibi düşünün. O sevginin mutlaka insanı titreten bir toprakta yetişmesi gerekiyor. O sevgi insanı titreten, “Allahuekber” dedirten korku toprağında yeşerir. İnsan o sevgiyle titrer. “Ne olursan ol gel” davetini yanlış anlamakla oluşan sevgi değildir o. Yanlış sevgi tehlikelidir. O nasıl anlaşılır? O sevgi seni dini uygulamayan bir rehavete, boş vermişliğe götürür, sonucu ancak budur. Ama unutmayın, yüzme bilmiyorsanız, suya düşünce boğulursunuz. “Suya bir girelim, hallederiz” rehaveti çok tehlikelidir. Dolayısıyla, sevginin mutlaka ama mutlaka korku toprağında yeşermesi lazım! Haşyetullahın yetiştiği saksının toprağı korku, bitkisi sevgidir; onun hepsinin birden adı ise HAŞYETULLAH’tır. Haşyet’te ikisi beraberdi; sevgi olmadan haşyet olmaz, korku olmadan da haşyet olmaz. Haşyetullah öyle bir duygudur ki, onda korku arttıkça sevgi, sevgi arttıkça korku artar…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-8-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti