Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu – 154

DuniHi algı ve zannlarının, “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının, ilahlık hissiyatının kendisini koruması, sürdürülebilirliğini sağlaması için bir mekanizması var; bu mekanizmalardan birisi, ilahlık hissiyatı sonucu ortaya çıkan halleri meşru gösterme çabalarıdır, onu kıyasıya savunma mücadeleleridir. Bu öyle bir noktaya gelir ki savunurken kişi tıkanırsa nihayet “işine gelirse ben buyum” diye sizi tehdit eder. Oysa Neml Sûresi 14. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: Batılı savunma. Batıl halleri aklayan insanların enfüsleri yani Ahsen-i Takviym yapıları doğruyu bilir ama onlar nefslerine zulmediyor ve “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunuyor olarak konuşuyor oldukları için ayet bize bunu bildirmektedir. Ayet “batıl halini savunma, batıl halleri aklama” diyerek insanların bu hallerini bir uyarı olarak bize söylemektedir: Onların enfüslerinde, derinliklerinde yani Ahseni Takviym yapılarında aslında doğruyu bildiklerini ancak o doğruyu duniHi algı ve zannlarıyla saptırdıkları için “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiaları sebebiyle şimdiki gibi söylediklerini anlatıyor. Çünkü kişi yaşadığı ilahlık hissiyatının aşığıdır. İlahlık hissiyatının sadrda oluşturduğu “sen doğrusun” zannları vardır ve bu çok kuvvetlidir. Ayrıca Şeytanlık Patronaj Sisteminin Hakk olan bir hali görünmez yapacak, hiç saydıracak binlerce örtücü süsü vardır. Bunları da ayetlerden öğreniyoruz: A’raf-30, Zuhruf-37, Fatır-8 ve Kehf Sûresi 103 ve 104. bize bu konuları bildiren ayetlerdir. Bu konularda inananları uyaran ayetler de vardır. Onlara da bakalım:
Bakara Sûresi 42. ayet: “Ve Hakk’ı batılla karıştırmayın. Bilip dururken Hakk’ı gizliyorsunuz.”
Necm Sûresi 32. ayet: “Bunun için kendinizi temize çıkarmayın (batıl halinizi savunmayın).”
Nisa 105. ayet: “Hainlerin savunucusu olma.”
Buradaki “hain”i açıklamak gerekir. Allah’a karşı hainlik yapan, Allah’ın verdiği nimetleri Allah’a karşı kullanandır, bu kişi hain sınıfına girer. Ayet uyarıyor: Hainlerin savunucusu olma!
Nisa-107: “Kendi nefsine hainlik edenleri savunma.”
Nisa 109: “İşte siz (dünya hayatında onları, hainleri savundunuz) onlar için bir mücadele ettiniz (diyelim). Ya kıyamet günü onlar için Allah’a karşı kim mücadele verir yahut onlar üzerine kim vekil olur?”
Allah’a, O’nu tanımaya ve Razılığına talip olan bir kulun “BEN” derken kast edilen, kast ettiğimiz kimliği yücelten veya öven cümlelerden de sakınması gerekiyor.
Zümer Sûresi 45. ayetten hatırlayacaksınız, bu ayetten öğreniyoruz ki “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla oluşan ilahlık hissiyatının sadrı tamamen kaplamış olan o hisleri kutsanınca, yüceltilince, övülünce, korununca, desteklenince, okşanınca hatta konu edilince o duniHi ilahın sadrında genişleme, ferahlama, rahatlama, huzur bulmalar meydana gelir. O duniHi ilah yaşadığını ancak böyle hisseder. Bunlar yapılıyorsa, bunlar oluyorsa yaşamayı sever, onda “İyi ki varım” coşkusu oluşur. Böylece bu övmeler o kişinin duniHi algı ve zannlarını pekiştirir, yeni heva ve heveslere de sebep olur. DuniHi algı ve zannları pekişince, yeni heva ve hevesler ortaya çıkınca yukarıdaki döngü tekrar başlar. Onlar tekrar duniHi algı ve zannlarını destekler ve kuvvetlendirirler, onlar kuvvetlenince de övme, övülme arzu istekleri, kutsanma devam eder. İşte size bir şirk kısır döngüsü! İşte bu şirk kısır döngüsünü bilmeyenler, göremeyenler, bu konuyla ilgili bazı hadisleri hiç manalandıramazlar, anlayamazlar. Rasulullah (SAV) Efendimiz’in karşılaştığı övme ve övülmelerle, yüceltilme ve kutsamalarla ilgili bazı olaylar vardır, oralarda Efendimiz (SAV)’in gösterdiği tepkiyi onlar fark edemezler ve göremezler. Çünkü bu şirk kısır döngüsü hayatta o kadar normalleşmiştir ki, bu kapsamdaki konuşmalar davranış ve olaylar, bu şirkler “Rasulullah (SAV) buna neden itiraz etti, ne olacak, bunda ne var ki?” sınıfına girmiştir artık.
Efendimiz (SAV) bir hadislerinde buyuruyorlar ki: “Parmaklarla gösterilmek kişiye günah olarak yeter.” Dolayısıyla bir inanan hem kendi şirk kısır döngüsü ateşine hem de başkasınınkine odun taşımamalıdır; bu ateşin körükçülüğünü de yapmamalıdır. Hal böyle olunca “birisinin güzel bir davranışını hiç mi takdir etmeyeceğiz?” diye sorabilirsiniz. Güzel bir davranış gördüğümüzde hiç “güzelmiş, iyiymiş” demeyecek miyiz? Bu soru o kadar önemli bir soru ve şimdi söyleyeceğimiz şey işin o kadar püf noktalarından birisi ki… Diğer bütün konularda, konuştuğumuz konularda olduğu gibi, burada da mesele “şöyle yapacak mıyız, şöyle yapmayacak mıyız?” değil, yani yapılan işin şekli değil; bir işi duniHi algı ve zannlarıyla ve “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapmamaktır. İşimizi bu iddia ile yapmayacağız ve bir işi yaparken birisinin ilahlık hissiyatına prim yaptıracak şekilde yapmayacağız. Bunu nasıl anlayacağız, nasıl olacak da biz bir işi duniHi algı ve zannlarıyla yapmayacağız, nasıl olacak da biz bir işi “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapmayacağız; nasıl olacak da biz birisinin ilahlık hissiyatına prim vermeyeceğiz? Konuşma Dili ile… Bunu halledecek şey konuşma dili. Siz nefsin şerrinin konuşma dilini kullanırsanız siz her işi duniHi algı ve zannlarıyla yapıyorsunuz demektir. Nefsin şerrinin dilini kullanıyorsanız siz işinizi “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapıyorsunuz demektir. Siz eğer işinizi nefsin şerrinin dilini kullanarak yapıyorsanız bir başkasının ilahlık hissiyatını coşturuyor, ona prim veriyorsunuz demektir. Dolayısıyla mücadele etmenin yolu öncelikle “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmiş, ilahlık hissiyatına sırtını dönmüş olmaktır. Bu şarttır! Kurulacak cümleleri, gerçekleştirilecek fiilleri duniHi algısız gerçekleştirmek gerekiyor. Bu nasıl olacak? Bunun en kolay yolu; ne söyleyecekseniz ve ne yapacaksanız onu mutlaka Allah ile ilişkilendirmektir. Eğer siz “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmişseniz, duniHi algı ve zannlarını fark etmişseniz, onları reddediyor ve onlarla mücadele ediyorsanız, sözlerinizi ve fiillerinizi mutlaka Allah ile ilişkilendirmelisiniz. Bunu o kadar alışkanlık haline getirmeliyiz ki bu ilişkiyi zihnimizden ve çok hızlı yapmayı öğrenmeliyiz; çok hızlı ve zihnimizden. Ve bir de bu konuda yalnızca kendimizi izlemeliyiz. Başkaları ne yapıyor, nasıl yapıyor diye izlemek doğru olmaz. Bu konuda başkalarını izlerseniz belki birisine faydanız dokunabilir, o da şüpheli. Belki faydalı olabilirsiniz; ama kendinize zararı dokunacağı kesindir! Siz bu yöntemleri kendinizi izlemek için değil de bir başkasını izlemek için uyguluyor olursanız yanlışlıkla merak ve kıyas tuzağına da düşmüş olursunuz. Merak ve kıyası kullandığınız mevzunun böyle bir mevzu olması sizi kıyas ve merak tuzağından kurtarmış olmaz; dini mevzularla yanlış işler yapıyor olursunuz. Bir başkasını izlemek kesinlikle kişiye zarar verir! Ancak: Aile ilişkilerinde, karı-koca ilişkilerinde, çocuk-ebeveyn ilişkilerinde eğer karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü var ise o zaman yalnızca Allah rızası gözetilmek kaydıyla, karı-koca ilişkisi ve ebeveyn-çocuk ilişkisi bu izlemeyi kapsar, ancak o zaman kapsar. Eğer karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü yoksa siz o izlemeyle ailede huzursuzluk, çocuk-ebeveyn arasında, karı-koca arasında kavgalara sebep olursunuz. Bu yüzden, bu şart çok önemli: Saygı, sevgi, hoşgörü ve Allah rızası gözetilmek kaydıyla eşlerin anlaşması! Eşler bu şartlarda anlaşmışsa birbirlerini izleyebilirler. “Gel birbirimizi ateşten kurtaralım. Ateşten kurtarmak için de birbirimize yardım edelim, izleyelim” derlerse bu izlemeyi yapabilirler. Hele bir de aralarında aşk varsa… Artık o en güzeli olur… Ancak bilinmelidir ki dünyanın en zor ve gerçekleşme ihtimali en düşük işlerinden birisi budur. Bütün bunlara rağmen bu söylediklerimizi yaşayan varsa bu nimetin değerini, kıymetini mutlaka bilmelidir…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti