Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -291- YEMİŞLERİNİ İKİ KAT VERMİŞ TEPEDEKİ BAHÇE

Bakara Suresi 265. ayette “Allah rızasını isteyerek ve nefslerinden bir tespit ile mallarını infak edenler” buyrularak esas infakı gerçekleştirmiş, insanlar indinde de cömert olmak için infak görevi yaparak kâmil cömert olmaya gayret edenler anlatılmaktadır. Bu ayetteki “Allah rızasını isteyerek ve nefslerinden bir tespit ile” ifadesi önemsenmeli ve doğru anlaşılmalıdır. “Nefslerinden bir tespit” nedir, ne demektir? Nefslerinden bir tespit aslında nefslerinin açtığı yanlış cepheyi temizlemek demektir. İşte o zaman mana “Allah rızasını isteyerek ve nefslerinden bir tespit ile yani esas infaklarını gerçekleştirerek mallarını infak edenler” olarak anlaşılır. Böylece, esas infakını gerçekleştirmiş sonra da insanlar indinde cömert olmak için infak görevini yapanlar anlaşılmış olur. Neden? Çünkü kişi ancak Allah indinde cömert olduktan sonra insanlar indinde de cömert sayılır ve bu iki cömertliği yapana “kâmil cömert” denir. Kamil cömert böyle olunduğu için, Bakara Suresi 265. Ayetteki Allah misali buna gayret edenler için verilmiş bir misaldir.
Bu ayette bize verilen Allah misalinde bu tanıma uyan kâmil cömertlere hitaben “sizin haliniz, kendisine kuvvetli bir sağanak yağmur isabet edip de yemişlerini iki kat vermiş tepedeki bir bahçeye benzer; ona bol yağmur isabet etmese bile bir çise yeter” denilmektedir. Yani bahçenin ürünü iki kat artmıştır. Dikkat ettiyseniz, Bakara-261’de en az yedi yüz kat artacağı vaat edilmişti, burada iki kat artış var, bu ayetteki misalde bahçenin ürününde iki kat artış var. “Sevap azaldı mı? Yedi yüz iken şimdi iki kat arttı” diye zihinden geçebilir ama öyle değil. Ürünün bir kat artması içinde en az yedi yüz kat vardır. Dolayısıyla, burada “en az yedi yüz” denilen iki kat artmıştır. Ürün bir kat artınca Bakara Suresi 261’deki Allah misalinde verildiği gibi en az yedi yüz, iki kat artınca bu “en az yedi yüz” iki kat artmış olur.
Allah misalinde böyle sevaplar sıralıyoruz ama bu hesaplar ilahlık hissiyatı menfaati kârları olmadığı için, yani dünya hayatı yaşantısının hırslarının karşılıkları olmadığı için ve Kazanılmış Değişimin ne denli önemli ve kıymetli bir olay olduğunun yeterince bilincinde olunamadığı için, bu mükâfatların her zerresinin gerekliliği ve değeri yeterince görülemiyordur. Oysa Enbiya Suresi 47. Ayette “işte o kıyamet günü “kıst terazileri” koyarız, hiçbir nefs en küçük bir zulme uğramaz. Yapılan iş bir hardal tanesi dahi olsa onu getiririz. Hesap gören olarak Biz yeteriz” buyrulmaktadır. Esfele safiliyn format ve ilahlık hissiyatı, insan için bu denli önem taşıyan kıst terazilerini işte böyle önemsiz kılıyor hatta bazılarına göre de yok saydırıyor.
Kişinin vechini, “BEN”ini infak etmesi yani “esas infak” Allah indinde o derece kıymetlidir ki bu infakı yapmış insanların küçük sayılacak hizmetleri bile (bu ayetteki Allah misalindeki bir çise yağmur benzetmesi gibi) mükâfatlar için yetebiliyor. Çünkü her işin esasıyla birlikte göreni ve bileni Allah’tır.
Kendi kriterlerine göre kendisini samimi bir inanan bilen, duniHi algısından, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasından, içerisinde bulunduğu ilahlık hissiyatından habersiz olup, İslam’ın ilmihali ile sıkı meşgul olmaya çalışan bir duniHi ilah da kendi zannlarına göre “Allah yolunda, Allah için, Allah adına” infak yaptığını söyleyebilir. İnananlar içerisinde böyle kişilerin olduğunu Bakara Suresi 264. Ayette verilen Allah misalinden öğreniyoruz:
“Ey iman edenler, malını insanlara riya olarak harcayan ve Allah’a ve ahir güne iman etmeyen bir kimse gibi sadakalarınızı menn (başa kakma) ve eza (eziyet etme) ile iptal etmeyin. Böyle yapanların (böyle yapanın) misali, üzerinde bir miktar toprak bulunan kayanın haline benzer ki, sağanak bir yağmur ona isabet eder ve onu topraksız, dümdüz, sert bir kaya halinde bırakır. Bunlar, kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet etmez.” Bakara (264)
Bu ayette, “infaklarınızı Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar gibi yapmayın” uyarısı vardır. Ayet inananlara “infaklarınızı, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar gibi yapmayın” uyarısında bulunuyor. Lütfen, lütfen dikkat buyurun. Kendi kriterlerine göre samimi bir inanan olan birisi ne olursa, nasıl olursa, hangi halde olursa Allah’a inanmayanlar gibi davranır? Demek ki bu durum var ki, bu yapılıyor ki ayet uyarıyor: İnfakınızı onlar gibi, Allah’a ve ahirete inanmayanlar gibi yapmayın! Bu uyarı var. Peki, bu uyarıdan ne anlıyoruz? Bir kere anlıyoruz ki böyle olanlar var. Aslında daha önce ele aldığımız başka ayetlerde de böyle olanlar var denilmişti. Bunu “tek tük” zannetmeyin, ayetlere göre onlar çoğunlukta, böyle olanlar inananların içerisinde çoğunlukta! Ayet o çoğunlukta olanları uyarıyor: Allah’a inanmayanlar gibi yapmayın! Peki, baktığınız zaman kendisine göre, kendi kriterlerine göre kendisini çok samimi bir inanan gören, gayret eden, ilmihale sarılmış birisi nasıl oluyor da Allah’a inanmayanlar gibi olabiliyor? Ne yapıyor da onlar gibi oluyor? Ne yapıyor da onlara benziyor? İşte bu o kadar önemli ki!
Bakara Suresi 264’ten esinlenerek sorduğumuz bu sorunun cevabı genellikle ikincil şirklerle aranır, onlarla değerlendirilir bu yüzden de doğru ve işe yarar sonuçlar elde edilemez. Yani hastalık tedavi edilemez, soru ortada kalır ve verilen cevaplar biraz fazla akıl üreteni de tatmin etmez. Dikkat edin lütfen, bu sorunun cevabı tamamen birincil şirk kapsamındadır. Eğer kendince samimi bir inanan Allah’a inanmayan birisi gibi davranıyorsa, fiillerde, düşüncede, ortak yanlışlarda buluşuyorlarsa, bu durum inananın ve inanmayanın ikisinde de bulunan ilahlık hissiyatından kaynaklanmaktadır. İkisinde de ortak olan vasıf budur: İlahlık hissiyatı!
Kesinlikle bilinmelidir ki dunihi algı ve zannları, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası, ilahlık hissiyatı bilinmeden, bunların ne olduğu görülmeden, yaşanmadan İslam’ı anlayabilmek, izah edebilmek, İslam’ı tebliğ edebilmek, hadisleri ve ayetleri anlayabilmek, hele de doğru uygulayabilmek, yaşayabilmek mümkün değildir! İşte bu yüzden kişi Allah’a inanmayanlara benzemekten kurtulamıyor. Çünkü neyinin onlara benzediğini anlayamıyor ki temizlesin ve düzelsin…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti