Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH’IN DIŞI YOK. SENDE DE MÜSTAKİLLİK YOK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 20 Mayıs 2017 Cumartesi 12:47:48
 

– 105-
Kehf Suresi 23, 24’den öğrendik ki; Allah’ın dilemesine bağlamadıkça, yani inşâAllah demedikçe hiç bir şey için ‘bunu yarın yapacağım’ demeyeceğiz. Bu prensibi unuttuğumuz takdirde Allah’ı hatırlayıp ‘Umarım Rabbim doğruya bundan daha yakın bir yola beni iletir’ diyeceğiz.
“İnşâAllah’ı yaşamak”
“İnşâAllah demeden yarın şunu yapacağım deme” âyetinin bir iniş sebebi, bir hikâyesi ve bir tarihi var, o ayrı. Biz şimdi bize olan payına bakacağız. Efendimiz (SAV)’e Cebrail aleyhisselam geç gelir ve bu uyarı yapılır; “İnşâAllah demeden ‘yarın şunu yapacağım’ deme.” Efendimiz (SAV)’le geçen bu olayı yanlış anlayıp edep dışı düşmemek için konu kapsamında onu göreceğiz. Dikkat ederseniz âyet “Neden yapacağım diyorsun, yapacağım deme” demiyor. İnsanlarla ilişkilerinde “Yapacağım” de, ancak Allah’ın dilemesine bağla! O’nun dilemesine bağlamadıkça deme! Bu ne demek? İşi Allah’ın dilemesine bağladığımızı nasıl anlayacağız? “Allahım senin dilemene bağladım” demekle oluyor mu ki? Öyle sanılıyor ama olmaz. Kur’ân öyle öğretmiyor. “Müstakilen VARIM ve Muhtarım iddiasıyla kendi adına BEN diyerek yapacağım deme, öyle söyleme” diyor. Diyor ki; eğer sen Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır, başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Ben bu var görünen halime Allah adına “BEN” diyorum idrakındaysan o zaman söyleyebilirsin. Bunu bize “İnşâAllah” kelimesiyle anlatıyor. İnşâAllah demen şart değil. İnşâAllah demişsin ama Müstakilen VAR ve Muhtarsın, olmaz! Müstakilen VAR ve Muhtar değilsin ama inşâAllah dememişsin, olur. Çünkü sen zaten inşâAllah’ı yaşıyorsun. Ama hem Müstakilen VAR ve Muhtar değilsin, hem İnşâAllah demişsin, süper güzel olur.
Başlangıç çizgisinde mutlaka İnşaAllah denmelidir. Başlangıç çizgisine hem idrak hem inşâAllah demek şart. “Söyleyince bazıları rahatsız oluyor” diyorsan içinden söyle. Ama söyle. Burayı yine tasavvufla saptıranlar “İnşâAllah demek gerekmiyor” mânâsına getirip inşâAllah kelimesini lügatlarından çıkarıyorlar. Muhafaza buyur ya Rabbi. “Denilmese de oluyormuş” bakışı doğru değil! Anlıyoruz ki işi Allah’ın dilemesine bağlamak, “Müstakilen VAR ve Muhtarım” iddiasından sıyrılarak Allah’ın hakkını vermek demektir. “Müstakilen VAR ve Muhtar” Allah’ın hakkı. Hakkını vereceksin; Müstakilen VAR ve Muhtar O’dur. Âyet bize diyor ki; o zaman rahatlıkla “Yarın yapacağım” diyebilirsin.
Efendimiz (SAV) yanlış yapar mı?
Şimdi söyleyeceklerim yanlışlardan korunmamız için. Bu ayetin iniş sebebini söyledik ya, bu tür âyetlere bakarak Efendimiz (SAV)’i hata yapmış zannetmeyin. Böyle zannedenler var. Efendimiz’in yanlış yaptığına inananlar, bunu da yazanlar var. Neden günümüzde onlar tehlikeli? Çünkü internet diye bir ortam var, herkes o tehlikelere parmağının ucu kadar yakın, Allah muhafaza etsin. Bu ayetteki olay bir hata değildir, Efendimiz (SAV) bir hata yapmış da Rabbimiz uyarmış değil. Buradaki uyarı “Müstakilen VAR ve Muhtar olarak bir şey deme” uyarısıdır. Zaten hiç bir Nebî ve Rasûl “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddiasında değildir. Hepsi zaten o iddiayı yıkmakla görevlidir. Necm Sûresi 3. âyeti dinleyin: “O hevasından nutk etmez/konuşmaz.” Rabbimiz söylüyor, o hevasından konuşmaz diyor. Bunun kademe kademe mânâları var. Bize şu an ilk iki mânâsı gerektiği için onlara bakalım. Efendimiz SAV hevâsından konuşmaz ne demektir?
Hevâ özellikle “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddialının temsilidir, hevâ “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddialı kişide olur. “Hevâsına uyma” denilen odur. Âyet Efendimiz (SAV) için; O hevâsından (“Müstakilen VAR ve Muhtar” iddia ile) konuşmaz diyor. Nasıl konuşur? Billâhi anlamda konuşur. İkinci mânâ budur. Billâhi anlamda konuşurken de vahy alır, vahy ile konuşur. O sizin gibi değildir. Böyle olunca Efendimiz (SAV) için “Hata yaptı da bu âyet geldi” demek yanlış olur, Allah muhafaza etsin. Biz lazım olan dersi alalım, bize söyleneni alalım, edeb dışı düşmemeye çalışalım inşâAllah.
Bir şeyi önce Allah diler; sonra sen
Tefekkür için bir ipucu verelim. Ama başlangıç çizgisiyle ilgili olmadığı için bir iki cümleyle geçeceğiz.
İnsan-29 “Dileyen Rabbine bir yol tutar” diyor. “Allah’a” demiyor. Rabbine! O âyette “Rab” geçtiği halde hemen İnsan-30; “Allah dilemedikçe dileyemezsiniz” diyor. Burada almamız gereken dersimiz var. Bu aslında ileride konuşacağımız bir şey, başlangıç çizgisi için değil. Bu yüzden tefekkür için şimdilik söyleyip geçiyoruz. 29’da “Rab” geçiyor, 30’da Allah. Bu paylaşacağım bir yaklaşım ama ilerisi için bir de başlangıç: İnsan-29’da kader hükmünün insana göre yaşandığı kaza âlemi için “Rab” kullanılmış. Hüküm ve bilme ânı olan kaderin belirlendiği âyette yani İnsan-30’da Allah kullanılmış. Kesret ve Ulûhiyet diline Kur’ân’ın çok önem verdiğini, bizim de önem vermemizin istendiğini gösteren bir delil. Her âyette öyle bir işaret olmayabilir ama burada öyle.
“İnşâAllah demeden yarın şunu yapacağım deme” âyetinin dördüncü kademe manasını da özet bir tanımla söyleyelim: Sen “şöyle diledim, şöyle yaptım” diyorsun ya, bir şeyi önce Allah diler, yapar; sonra sen olaya sahip çıkar ve “diledim, yaptım” dersin. Lütfen, sahip çıkan zann yapıyı tefekkürle somutlaştırarak kendinizde arayınız.
Beşinci kademe mânâda ise, “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak dileyen ve hüküm veren ancak Allah’tır. Ayrıca, gerek dûniHİ algıyla gerekse Billâhi algı ile dileyebildiğini veya dileyebilemediğini sananlar YOKTUR (Ekber mânâda “YOK” olan zannlar; Allahuekber).
Ara uyarıya âyetlerle devam ediyoruz:
“O âlemler için bir Zikir’den başka değildir. Sizden bilfiil müstakıym olmayı dileyenler için.” (Tekvir; 27, 28)
Ayette tercih var. Hataya düşmeyelim diye hemen peşine ara uyarı:
“(Fakat) Rabbül âlemiyn olan Allah dilemedikçe dileyemezsiniz.” (Tekvir-29)
İnsan-29 ve İnsan-30 için açıkladıklarımız burada da geçerlidir. “Âlemler için zikir” ve “Rabbül âlemiyn” tanımlarını daha önceki yazılarımızda ele aldık, bakabilirsiniz. Burada bir cümleyle söyleyelim. Âlemler için zikir, “Kendini bil” emriyle kendini bilenler için hatırlatıcı demektir. Rabbül âlemiyn ise, kendini bilen kullara kendilerini hissettirerek bildirendir.
Mülk Allah’ındır, Hüküm Allah’ındır,
Güç Allah’ındır. Sende müstakillik yok
“Hayır (iş sandıkları gibi değil). Muhakkak ki, o bir hatırlatan öğüttür.” (Müddessir; 54, 55)
“Fakat Allah dilemedikçe zikredemezler. O takvânın ehlidir ve mağfiretin ehlidir.” (Müddessir-56)
İnanan kişi Allah’a verdiği sözü hatırlar ve gereğini yapar. Ancak kul hidayetine yol açacak bu hatırlatıcı öğütten Allah dilerse istifade edebilir. Bunu aynı mânâya gelecek şekilde yaşadığımız hayat için kesret diliyle sonra da tevhid diliyle söyleyelim. Nisa-79. ayete göre “Hidayet ancak Allah’tandır.” Bu kesret dilidir. “FATİHA ile fetih” kitapçığının son bölümünde hidayetle ilgili âyetleri paylaştık, inşâAllah bakınız. Bu mânâ tevhid diliyle “Kulun hidayeti dilenmişse” şeklinde söylenir. Biz bu iki cümleyi tek mânâda düşüneceğiz. Birini seçemezsin, ikisi beraber tek mânâdır.
MTG yetkisini kullanırken dûniHİ algının zannlarından tamamen temizlenelim diye Kur’ân tarafından açık veya gizli olarak uyarılışımızı âyetleriyle görelim ve ara uyarıyı tamamlamış olalım.
“Allah, Bil-Hakk hükmeder (gerçek hükmedendir). DûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendikleri ise hiçbir şeye hükmedemezler. Muhakkak ki; Allah Semiy’ul Basıyr’dir.” (Mü’min-20)
“O hiçbir kimseyi hükmünde ortak da etmez.” (Kehf-26)
“Semâvatın ve Arzın Mülkü O’nundur. Bir çocuk edinmemiştir. Mülk’te ortağı yoktur O’nun. Her şeyi yaratmış, takdir etmiştir.” (Furkân-2)
“O’nundur Mülk. DûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendikleriniz bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildir.” (Fâtır-13)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer (muhtardır). Onların seçim hakkı yoktur (muhtar değiller). Allah, şirk koştukları şeyden âlî ve sübhandır.” (Kasas-68)
Bu âyete döneceğiz ama önce şu iki âyeti paylaşalım.
“Bu Allah’ın halk edişidir. Haydi, göster bana, dûniHi (algı ve zannlarıyla) seslendiklerinin ne yarattığını? Hayır, gösteremezler! Zâlimler apaçık bir dalâlet içindedir.” (Lukman-11)
“Kibriya semâvatta ve arzda O’nundur. O Aziyz’ül Hakiym’dir.” (Câsiye-37)
Bu âyetlerden ne öğrendiğimizi özetleyelim: Mülk Allah’ındır, Hüküm Allah’ındır, Güç Allah’ındır. Ancak Allah “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak hüküm sahibidir, “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak mülk sahibi O’dur, “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak güç sahibi O’dur. Hüküm, mülk, güç sahibidir ama Müstakilen VAR ve Muhtar olarak. İnsan da hüküm verir, insanın da mülkü vardır, insanın da bir gücü vardır. Ama hiç biri “Müstakilen VAR ve Muhtar” değildir, hepsi Allah’tandır, Allah’ındır, dönüş Allah’adır. Bu idrak çok önemlidir. Eğer siz Allah’ın size verdiklerine “müstakillik” etiketi yapıştırırsanız bu küfür olur, Allah’a karşı olur.
Kasas-68 ne demişti? “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, Muhtar’dır. Onların seçme hakkı yoktur; muhtar değiller.” Bu âyet, onca âyete rağmen insanlar dûniHİ algıladıkları için Allah’ın kitabından yanlış hükme varılan bir yerdir. Neden bazı kardeşlerimiz Kasas-68’te yanılır, bakın: Âyetlerle gördük, seçme yetkimiz var. Bunda hür müyüz? Hürüz. Diğer âyetler gibi bu âyetin de bahsettiği “Muhtar sanılanlar” dûniHİ zannlarımızdır. “Bakın bakalım, dûniHİ (zannedip) seslendikleriniz bir hurma çekirdeğinin zarına malik mi? Ne yaratmışlar? Bana gösteremezsiniz! Onların bir gücü var mı?” denilenler dûniHİ (Allah’ın dışında) zannedilenlerdir. İşte o dûniHİ olanların (o zannların) seçim hakkı yoktur. Gerçekte olmadığı halde zannınızda “Müstakilen VAR ve Muhtar” bir şey uyduruyorsunuz, onların seçim hakkı yoktur. Kendinizden söyleyelim, olmadığı halde kendinize “Müstakilen VAR ve Muhtar” kişilik veriyorsunuz ya, işte onun o hakkı yoktur. O yaratamaz, o seçemez. Çünkü o YOK. Kur’ân’a göre o bâtıl. Öyle bir şey yok, İlla Allah. “Müstakilen VAR ve Muhtar” ilan edilen güçlere “Ve la havle ve la kuvvete” diyoruz. O İlla Allah demektir zaten. Efendimiz (SAV)’in bize öğrettiği “Âmentü Billâhi” budur: Allah’ın dışına düşme, kendini Allah’ın dışında sanma, kendini Allah’ın dışında sanarak Allah’a bakma. Dışı yok. DûniHİ budur; Allah’ın dışı yok. O’nun dışında birşey uydurursan bil ki ne öyle bir güç var, ne öyle bir yaratan var, ne öyle bir mülkü olan var. YOK. O YOK’la meşgul olma. O YOK’u tercih edersen o YOK’a göre kazanımın olur ve o YOK’a göre değişimin olur. İşte o YOK’un âhirette yaşayacağı yer cehennemdir. O sûretin, o değişimin yeri cehennemdir. Bunu ileride daha geniş göreceğiz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti