Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

BESMELE, İHLÂS, ET-TAHIYYATÜ ÜZERİNE

– 82 –
Salâttaki pozisyonları ayetlerdeki bazı harflere benzetenler, ona böyle bakanlar ve değişik manalar yükleyenler olmuştur. Ehlüllahtan bazıları “salâtta, ayakta durduğunuz zaman Elif, rükûda Lam, secdede Mim’siniz” demişler. Dolayısıyla salât ikame eden “elif, lam, mim” şekillerini yapıyor. Salâtta o şekilleri yapmakla insanın kazandıklarını bir kenara bırakın, siz “Elif Lam Mim” harflerini orijinal harfleriyle bir ayet olarak yazdığınızda bile onun enerjisinin yüklendiği söylenir. Kur’an adına yazılan harflerin kendi enerjisini taşıdığını söylerler. O yüzden elle “Besmele” yazmak çok öğütlenir. Şu çok dikkat çekicidir: Satanistler belli zamanlarda Kur’an yakarlar, belli zamanlarda kurban verirler. En önemli faaliyetlerinden birisi Kur’an yakmaktır ama bildiğimiz Kur’an’lar değil, el yazması Kur’an yakarlar. O yüzden, zamanında Kur’an basımı matbaaya verilsin istenmemiştir, ama yanlış bir değerlendirmeyle sanki “matbaaya karşı çıkılıyor” sanılmıştır. El yazmasındaki enerjinin/nurun devamı taleb edildiği için, bilenler Kur’an’ın matbaa harfi olmasını istememiştir. Düşünün, yazmakla oluşan bir enerji var. Siz o enerjiyi salâtta bedeninizle oluşturuyorsunuz. Demek ki salâtta anlatılması imkânsız bir enerji deryasının içerisindesiniz… Mesela, rükûdan kalktığımız anın veya secdede olduğumuz anın enerjilerini görüntüleyen bir makine olsa veya bir göz onu görüyor olsa, o farklı enerjileri görür. Bazı yöntemlerle bir takım enerjilerin resimlerini çekiyorlar. Ayakta, rükûda, secde halinde ve secdeye gitmeden çekilen resimler var ve birbirinden farklı. Bir kere en azından kanın akışı, dolaşımı farklı. Çeşitli isimler verdikleri o enerjilerin dağılımlarını bir takım yöntemlerle renkli görüntülemişler, çektikleri resimde farklı gözüküyor. İleriki yıllarda esma’ül hüsnalarla ilgili de görüntü teknikleri gelişebilir, eğer gelişirse daha farklı şeyler de görülebilir.
HANİF OLMA GAYRETİ ÖNEMLİ BİR İBADETTİR
Elbette şu çok önemli, bu enerjilere “hanif” olarak yaklaşmak gerekiyor. Kesinlikle! Rum Suresi 30. ayet öyle diyor: “Diyn’e (Allah’ın sistemine) hanif olarak yaklaşın.” Hanif olmak, hanif olmayı düşünmek, o konu üzerinde çalışmak, hanif olmak yolunda gayret etmek çok büyük bir ibadettir ki zaten o ibadetlerin oluşturduğu enerjilerle, o nurla kişi zamanla hanif olur, sürdürülebilir haniflik öyle oluşur. Biz ne zaman ve nasıl hanif oluruz diye düşünerek endişelenmeyin, hanif olma gayretine girin. Hanif olma gayreti önemli bir ibadettir, hanifliğin ne olduğunu bilmek ve hanif olmaya çalışmak bu yolda önemli bir mevkidir ki ona ne denildiğini göreceğiz.
Bir parantez açıp sonra da bir soru ile devam edelim. Tefekkür paylaşımı için yan yana gelinen toplantılar olur ya, onlara “sohbet veya sohbet toplantısı” dememek lazım diye düşünüyorum. Bir farkı olsun diye, hem de ibadetin adını doğru koyalım diye. Mesela bu yazılarla bizler tefekkür ediyoruz, onu paylaşıyoruz. Neden? Sünnetullahtır, neyi paylaşırsanız o çoğalır. Lütfedilen ilmi ve hali çoğaltmak için tefekkürümüzü paylaşıyoruz.
KENDİMİZDEKİ RABLIĞI MAHVETMEK İÇİN…
Bir arkadaş demişti ki, bir şey için “şunu yapmayacağım” dediğinizde sizdeki rablık kuvveti onu size yaptırıyor, Rab rablığını ispat ediyor. Hep aklıma takılan şu oluyor: Biz genelde kötü bir şeyi yapmak istemeyiz ama bizdeki rablık kuvveti de onu bize yaptırtır. Yani bizdeki rablık kuvveti öyle bir şey ki kötü olanı yaptırtıyor. Tersi mümkün değil mi acaba? Mesela biz bu yazıları okuyoruz ve asi yapı olan “A”dan kurtulmak istiyoruz. Bizdeki o rab kuvveti “A”dan kurtulmamız için bir mekanizma devreye sokmaz mı? O arkadaş tefekkürünü böyle paylaşmıştı. Konuya şöyle bakalım: Sizin “kötü” dediğiniz şey dünyanın prosedürü için kötü değil ki, dünyada yaşanacak hayatın tarzı o. O dünyaya göre o kötü değil. Onu kaldırırsan dünyadaki hayat kalkar. Bu dünya yaşantısının gereği tanrılıktır, tanrıların varlığıdır. Tanrılık ilanı olmasa dünyadaki bu format, bu yaşama biçimi olmaz. Şunu da söyleyelim ki olası bir yanlış anlaşılmayı giderelim: Kişi kendisine veya bir arkadaşına “ben bunu yapmayacağım” diyebilir. Kendinizdeki “A” yapıya “bunu yapmayacağım” demenizin bir sakıncası yoktur. “Yapmayacağım” ifadesini bir karar olarak Allah’a derseniz bu tehlikelidir. Hz. Âdem’in tövbesini bu konuda örnek vermiştik. O Rabbine “bir daha yapmayacağım” demedi. Yasağı işlediğinde Rabbine “Ya rabbi, hatamı fark ettim, bir daha yapmayacağım” demedi. Şöyle yakardı: “Rabbimiz, biz nefisimize zulmettik, nefsine zulmeden pozisyonuna girdik, eğer bizi bağışlamazsan, bize merhamet etmezsen hüsrana uğrarız.” Çünkü o iyi biliyordu ki, kim Rabbine karşı “bir daha yapmayacağım” derse onu yaparak karşılığını görür. Çünkü Rabbine “bir daha yapmayacağım” demekle tövbe görünümlü bir iddiada bulunuyor. Onu derken aslında iddiada bulunuyor. O iddiada bulunanın “yapmayacağım” dediği şeyin yapılması lazım ki Rab rablığını kanıtlasın. Aksi halde rablığını iddia eden kişi galip gelir. Çünkü bir şey söylüyor ve dediği oluyor. Bu mümkün mü? Bu yüzden, Rabbe karşı “bir daha yapmam” demek çok yanlıştır. “Bir daha yapmayacağım” kararlılığını birine mutlaka söylemelisiniz, ama kime? İlan ettiğiniz tanrıya! Ki o en önemli zikrullahtır. Kişi ilan ettiği rablığa dönüp “bir daha yapmayacağım” derse bu çok önemli bir fiili zikirdir. Ama rabbinize öyle diyemezsiniz. Sende bir rab var. Sen onun gücünü suiistimal edip kendi rablığını ilan ediyorsun. İlan ettiğin rablığa “bir daha yapmayacağım” de, bu müthiş bir şeydir. Bu nasıl denir? Kelime-i Tevhid ile. Ona döner “La ilahe! İllallah” dersin. Onu mahveden şey budur: La ilahe! Bunu sana söyleten şey sendeki haşyetse, sen “La ilahe” demekle o dağı paramparça edersin. Bu “La ilahe”yi sana söyleten duygu, bunu söylemene sebep olan yönlendiren şey haşyetse, haşyetullah o rablığı mahveder, yok eder, paramparça eder.
HEP O KAPI, HEP O KAPI… İHLÂS KAPISI
Kişinin kendi tanrılığına dönüp, ona “bir daha yapmayacağım” demesi, Kafirun okumak gibidir, Kâbe’nin yanındaki salâtlarda Kafirun-İhlâs okumak gibidir. İlan ettiğiniz o rablığa ilk rekâtta Kafirun okur, “sen yoluna, ben yoluma” dersiniz, ikinci rekâtta İhlâs okur o döngüye girersiniz.
Efendimiz (SAV), İhlâs Suresi’yle ilgili hadislerde İhlâs’ı bize önemsetmiştir. Bir tanesi şöyle: Bir bölgedeki görevli kişi salâtta Fatiha’yı bitirince önce İhlâs okuyor, sonra zammi sure okuyor, hep böyle yapıyor. Cemaati ona “böyle bir usul yok, Fatiha’dan sonra doğrudan sureyi oku” diyorlar. O da diyor ki; böyle yapmak bana sevimli geliyor, istemiyorsanız beni değiştirin. Fakat o kadar düzgün ki ve öyle çok seviyorlar ki değiştiremiyorlar, değiştirmek de istemiyorlar. Soruyorlar: Niye böyle yapıyorsun? İhlâs Suresi’ni çok sevdiğim için böyle yapıyorum diyor. Rasulullah (SAV)’e geliyorlar: “Ya Rasulallah, bize salat ikame ettiren arkadaşımız böyle böyle yapıyor. “Niye yapıyorsun?” deyince de “İhlâs Suresi’ni çok sevdiğim için” diyor. “Söyleyin ona, Allah da onu çok seviyor” buyuruyor! Şimdi o mübareğin o hareketini, onun orada sevdiği enteresan şeyi İhlâs Hayat Döngüsü ile anlamaya çalışalım. Hatırlarsanız o döngüye Fatiha’yı da yerleştirmiştik. Bu mubarek de önce Fatiha’yı okuyor, “ihdinas sıratal müstakim…” diyerek Fatiha’daki duasını tamamlıyor, sonra İhlâs okuyarak İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyor. O döngüye girince okuyan o olmaz. O olmaz değil o kalmaz, okurken o kalmaz. Çünkü imajında İhlâs Hayat Döngüsü içerisine girdi. O sahabe, Fatiha’nın ardından İhlâs okuyunca ihlâs kapısından girdiğini hissediyor. O Kapı’dan girdiği için Allah onu seviyor. Hep o kapı, hep o kapı… O kapıda sizi kim karşılar, hiç düşündünüz mü? Size söyleyeyim, o kapıda sizi Rabbiniz karşılar! Kanıtlayayım mı? Bakın:
Et-tahıyyatü “haniflik ve şahidlik” için önemlidir demiştik değil mi? “Et-tahıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibat. Es-selâmü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve beraketühu.” Son cümle ile rabbiniz size selam verdi. Et-tahıyyatü’de önce siz dediniz ki: Allahım, her türlü güzel şey sana, selam sana, güzel şeyler hepsi sana. Ve size mukabelede bulunuluyor, size selam veriliyor: Ey Nebi Allah’ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi sana olsun. Lütfen şunu çok önemseyin: Eğer siz “B” halinde yaşıyorsanız, aynı şey olur. “B” hali Et-tahıyyatü okuma pozisyonudur, orada siz mirac halindesiniz. Salâtta takliden de olsa bir miraçtasınız, o yüzden Rabbiniz size selam veriyor. Siz de diyorsunuz ki: Bu Selam salih kullarının üzerine de olsun. Söylendiğine göre, siz onu dediğinizde o an, o selamdan tüm salih kullar haberdar olurmuş. Peki, o salih kullar nerede? Önünüzdeler! Siz o selamı “B” kapısında söylediğiniz için önünüzdeki herkes sizin için salih kuldur! Siz neredeyseniz o yoldakilere o selamı söylüyorsunuz…
ET-TAHIYYATÜDEKİ MİRAÇTAN, ORADAKİ
İKİLİKTEN RAHATSIZ OLMAMALISIN

Bir yerde Et-tahıyyatü’yü konuşuyorduk, bir arkadaş dedi ki; ben et-tahıyyatü’de Kelime-i Şehadeti okurken “acaba ben yalancı şahit miyim?” diye düşünüp o kadar rahatsız oluyorum ki, orayı hızlı geçiyorum, çünkü kendimi yalan söylemiş gibi hissetmek, öyle düşünmek beni çok rahatsız ediyor. Yanlış mı yapıyorum veya nerede yanlış yapıyorum? Böyle bir tefekkürle sormuştu. Tabi, onun bu rahatsızlığı aslında çok büyük bir ibadet, kişi orada hissettiği o ikilikten korkmamalı. Et-tahıyyatüdeki miraçtan, oradaki ikilikten rahatsız olmamalısın, o legal bir ikiliktir, yasaldır. Çünkü orada, yani İhlâs Hayat Döngüsünde et-tahıyyatü okuyan, “A” Takdim Formu” değildir. Oysa onu et-tahıyyatü okurken rahatsız eden şey, onun kendisindeki “A” Takdim Formu” yapısını hissetmesidir. Kişi eğer “A” Takdim Formu”ndaki birisinin rablığını ilan etmesinden, onun “ben şahidim” demesinden rahatsız oluyorsa haklıdır. Ama bilinmelidir ki takdim oldukça ikilik olacaktır, yani “B” takdimiyle yaşarken de bir ikilik olacaktır ama o yasal bir ikiliktir. Bu yüzden et-tahıyyatü okurken bu ikilikten korkmayın.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-82-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti