Teknik direktörlüğünü yaptığım Demirspor’un maçları bitti bu sezon. Sezon bitti ama futbol bitmez asla .. Sağ olsun TV… 10’dan çok maç izledim… Kendimi bildim bileli, futbolun içindeyim… Dünya ve ülke futbolunun geçirdiği aşamaları, değişmeleri, gelişmeleri yakından izleyen ve yaşayan bir futbol adamıyım… Bundan elli altmış yıl öncesine kadar futbolda, bugünkü kadar hız, çabukluk ve dayanıklılık yoktu; Topu kaybettiğin anda hızla topun gerisine geçme, alan daraltma, baskı, kademe, destek takım savunması gibi kavramlar girmemişti futbolumuzun literatürüne… Hücuma yönelik oyun anlayışı hâkimdi.. Dünyada Distefono, Puskaş, Suarez, Pele, Mathews, daha sonraları Maradona, Beckanbaurer, Zidane, Romario; ülkemizde başta Lefter olmak üzere Şükrü Gülesin, Suat, Kadri, BJK’lı Yusuf Tuna, FB’li Cemil, GS’li Mehmet gibi bireysel yeteneğiyle sivrilen, çalım atıp tribünleri ayağa kaldıran futbolcular vardı… Tamam futbol bugünkü kadar hızlı ve çabuk oynanmıyordu ama ne çim sahalar vardı ne milyon dolarlar ne de bilimsel veriler… Beş altı km. koşan oyunculara hayret ederdi herkes..
Bugün ise takım halinde futbol ya da takımı kapsayan hareketli futbol diyebileceğimiz kompakt futbol oynamaya çalışıyor takımlar… Kompakt Futbol oynayan bir takım savunmayı da takım halinde yapar, hücumu da. Topu kaybeden takım hızla topun gerisine geçer.. Yani bir takımda herkes savunmacı, herkes hücumcu… Bütün futbolcular, oyundadır ve maç boyunca top ile pozisyonu takip eder. Pozisyon verildiğinde dörtlü savunma yerine takım halinde 11 kişilik müdafaa yapılır. Hücuma çıkıldığında takım halinde hareket edilir. Duran toplarda savunmacılar da ileri çıkar ve gol arar. Top oyunda durmaz, pas trafiğiyle rakip bunaltılar. Oyunda koşmayan futbolcuya yer yoktur. Defanstakiler, ‘Ben topu orta sahaya bıraktım, bundan sonrasını forvetle halletsinler’ diyemez. Hücumcular da takım baskı yediğinde ‘Benim görevim değil, savunmacılar topu çıkarsın’ diyemez. Bu anlayışta savunmaya çabuk geçilmesi, savunma prensiplerinin uygulanışı, rakip gol yollarının kapatılması, rakip forvetleri çok zorlamakta, gol yollarını açmak için kaliteli pas trafiğine yol açmaktadır.. Kendi yarı alanını da yarısına kadar çekilen takımlar karşısında bir sağdan sola, olmadı bir soldan sağa genişliğine paslaşmalarla rakip takımın bir açığını bulup gol atmaya çalışan takımlar yüzde olarak, sayı olarak topla daha fazla oynuyorlar ama yenildikleri de oluyor… Bu şekildeki oyununun adı “set oyunu”… Sıkı savunmalar önünde ortaya çıkıyor bu set oyunu.. Çünkü çalım atıp adam eksilten, futbolcular yetişmiyor.. Örneğin geçtiğimiz Dünya kupasında ilk elenenler topa en çok sahip olan Almanya ve Brezilya oldu. Geçen hafta oynanan Başakşehir –Göztepe maçında Başakşehir 722 kez topla buluşmuş, Göztepe ise 242.. Göztepe 2-0 yendi rakibini…
Bugün üst düzey ligler dahil her teknik direktörün günümüz futbolunda tercih ettiği bir sistem olarak futbol sahalarına yayıldı set oyunu. Aynı basketbol oynar gibi takımlar karşı rakip sahaya yerleşip, rakibin açığını paslaşarak açma derdinde. İşte bu nedendir ki geçmişte yukarıda sayılan yıldız futbolculara eşdeğer oyuncu grubu bulmamız artık olanaksız.
Messi’den başka öne çıkan bir çalım ustası pek yok artık… Bu futbol sanatçısını ön plana çıkartan şey; top ile direk adam eksiltmesidir. Hız ve top hâkimiyetini bileştirmiş bir oyuncu Messi… Top ayağındayken direk rakibi geçmesi onu günümüz futbol dünyasında idol yapmıştır. O bu sırrı biliyor ve oyunu buna göre kurguluyor..
Rakibin açığını yan yana paslaşarak bulmak yerine, direk rakibi eksilterek sonuca gidilebilmektir futbol. Günümüz futbolunda yetenekli futbolcular bir elin parmağını geçmiyor maalesef. Ataklarda yanındaki arkadaşına pas vererek sorumluluktan kaçıyor futbolcular. Çâre? Çalımcı yetiştirmek…
ASAYİŞ
10 Haziran 2023GÜNDEM
10 Haziran 2023GÜNDEM
10 Haziran 2023ASAYİŞ
10 Haziran 2023ASAYİŞ
10 Haziran 2023UNCATEGORİZED
10 Haziran 2023UNCATEGORİZED
10 Haziran 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.