Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

DÜNYACA ÜNLÜ KIRGIZ YAZAR CENGİZ AYTMATOV

Cengiz Aytmatov, SSCB’nin dünyaca ünlü yazarlarından biriydi. Kırgızistan’dan çok, onu görebilmeyi çok istemiştim. Nihayet resmi çağrı almış 14 Eylül 1988 Sabahı saat 02.45’de Furunze-Manas hava alanına ayak basmıştım. Komünist Rusya, Orta Asya ve Balkanlar’daki tüm Türk yurtlarını işgal etmiş; işgal ordusunun komutanının adı Furunze, de Kırgızistan Cumhuriyeti başkentine verilmiş idi. Kırgızistan’da, Yazarlar Birliği’nin, yani birliğin başkanı Cengiz Aytmatov’un konuğu idim. Ertesi sabah Birlik’teki odasında bu dev yazarla buluşmuştuk. Tıpkı fotoğraflarındaki gibiydi, ama biraz gocalmış görünüyordu!.
Oğlu Askar, diplomat olarak Ankara’da görevliydi ve onunla tanışmıştım. Bir süre, Askar’dan söz ettikten sonra, Türkiye’de yayımlanan kitapları hakkında konuşmuştuk. Sonra Yazarlar Birliği bünyesindeki Manas Şubesi hakkında bilgiler vermişti. Manas, Kırgız için çok şey ifade ediyordu. Sabahleyin 30 Km.lik Hava Alanı kent merkezi yolunda seyrederken Manas adlı bir yerleşim biriminden geçmiştik. Manas Şubesinin başında, benim Kırgızistan seyahatimdeki mihmandarlığımı yapan Mirzayan Tölömüşev vardı. Aytmatov’un dediğine göre Manas’ın 60’a yakın varyantı bulunmuştu. Bana orada hediye edilen 4 ciltlik Manas Destanı sadece Sagınbay Orazbekov varyantı idi. O arada raftaki Rusça, Özbekçe ve Kırgızca Manas kitapları gözüme çarpmıştı. Gazetemizde bir gün Manas hakkında bir yazı yayımlayacağım.
Kırgız Yazarlar Birliği’nin 200 kadar üyesi vardı. Bunların 80’i yazar, diğerleri şair, dramaturg vb.idi. Bütün SSCB cumhuriyetlerinde olduğu gibi, burada da üyeler için 50, 60, 70, 75, 80, 90 yaşlarında, jübileler yapılıyordu. Cengiz Aytmatov’dan sonraki en ünlü yazar Tölegön Kasımbekov’du. Yazar Mar Mayciyev ve şair Süyünbay Eraliyev de eserleriyle kendilerini kabul ettirmiş yazarlardı. 300’den fazla genç-amatör yazarlar vardı ve bunların çoğunluğu şiirle meşgul oluyorlardı. Başarılı kadın yazarlar da vardı. Örneğin SSCB Yazarlar Birliği üyesi de olan halk şairi ünvanlı Mayramkan Avılkasımova, şair Sağın Ahmetbekova, şair Meryem Bularkiyeva, roman yazarı Zuhra Sorunbayeva, öykü yazarı Aytürk Makyeşova bunlar arasındaydı. SSCB çapında ünlü 2 de balerin vardı: Aysulu Tokanbayeva ve Çolpanbay Bazarbayev… Yine Birlik düzeyinde opera sanatçıları bulunuyordu: Bulat Minulkiyev, Kayırgül Sartbayeva, Artık Mirzavayev ve Darika Calgazınova… SSCB Halk artistleri Kali Moldovasanov ile Hasangan Cumaahmedov ve Lenin ödülü sahibi heykeltıraş Turgunbay Sadıkov, Kırgız kardeşlerimizin kıvanç duyduğu insanlardı…
Cengiz Aytmatov, Kırgızistan’da neler görmek istediğimi; kendisinden taleplerimin olup olmadığını sormuş sonra, onunla vedalaşıp Mirzayan’ın odasına geçmiştik. O sırada odaya Yazarlar Birliği Sekreteri Özkan Danikeyev ile, Proza Şubesi Müdürü Dairbek Kazakbayev gelmişlerdi.
Kırgız Yazarlar Birliği’nin “Nevruz” adı verilen lokalinin açılış törenine iştirak etmiştik.. Yazarlar lokalinin içerisi, güzel tefriş edilmişti. İçeride yiyecek, çay, meşrubat ikram edilirken; Cengiz Aytmatov önce Rusça, sonra Kırgızca bir konuşma yapmıştı. Sonra konuklar teker teker konuşuyorlardı. Cengiz’in bana karşı soğuk davranmakta oluşuna kızdığım için ben konuşma yapmayacaktım; ama bazı dostlarımın ısrarları üzerine, Türkçe yüzeysel ve çok kısa bir konuşma yapmıştım.
Toplantıların en büyüğü, Filarmoni salonunda yapılmıştı. Burada Kırgızistan klasiklerinden Toktogul ile ilgili bir jübile toplantısı vardı. Komünist partisinin bütün yöneticileri, üç sıra halinde oturuyorlardı. Cengiz Aytmatov öndeki sıranın başındaydı. 1600 Kişilik salon tıklım tıklım doluydu. Önce komünist partinin ideoloji sekreteri ardından Cengiz Aytmatov konuşmuşlardı. O arada, salonun görülebilir bir yerinde Toktogul’un şu beyti gözüme çarpmıştı: “Arangandan ketsem meyliçi Arkamda elim güldösün.” (Aranızdan ayrılıp gitmeye razıyım Yeter ki benden sonra halkım mutlu olsun) Peşpeşe mikrofona gelen konuk yazarlar da, yaptıkları konuşmuşlardı.
Toplantı başlamadan önce yanıma gelen bir Kırgız bilim adamı, Furunze adının atılarak, başkente eski adının, yani Bişkek adının iade edilmesi üzerine çaba harcadıklarını; benim de bu hususta bir şeyler söyleyerek kendilerine destek olmamı rica etmişti. Biraz tereddüt etmeme rağmen verdiğim sözü de yerine getirmek için, konuşmamı şöyle tamamlamıştım: “…Bizim kitaplarımızda, Kırgızistan’ın başkenti olarak Bişkek yazılıdır. Tarihi yer adlarını değiştirmek doğru değildir. Dolayısıyla, başkente asıl adı olan Bişkek’in iade edilmesi bizi ve bütün Türk dünyasını memnun edecektir!…” Benim konuşmam esnasında prezidyumda yer alanlarla birlikte Cengiz Aytmatov’un da suratları iyice asılmıştı! Yerime oturduktan sonra, bana gözleriyle gülen Kırgız sayısının bir hayli fazla olduğunu görerek mutlu olmuştum.
Türkiye’den, jübile için davet edilen tek kişi bendim. Bütün Türk milleti gibi benim de çok sevdiğim Cengiz Aytmatov’un, Kırgızistan’a ayak bastığım andan itibaren soğuk davranması bir hayli canımı sıkmıştı ve hatta bir ara, Kırgızistan’ı terk edip gitmeyi bile düşünmüştüm. Hissiyatımı Azeri dostum Şahmar Ekberzade’ye de söylemiştim. Zira Şahmar, Cengiz Aytmatov’un çok yakın ve eski bir dostuydu. Kuşkusuz üzüntüm Cengiz’e aktarılmıştı. O akşam yemeğinde Cengiz, uzun bir konuşma daha yapmış, ama konuşmasında “Türk” sözcüğünü telaffuz etmemişti. Yanımda oturan Şahmar’a; “yahu bu adamlar Türk sözünü ağızlarına almaya korkuyorlar!” diye bir kez daha yakınmıştım. Az sonra yanıma gelen Ömer Soltanov; “Cengiz aga sizi masasına davet ediyor” deyince gidip gitmemekte tereddüt etmiş; Şahmar ısrar edince kalkıp gitmiştim. Hayret ki hayret!…Masada başka bir Cengiz vardı? Sanki kırk yıllık dosttuk ve öylesine samimi bir karşılama ve söyleşi olmuştu. Yaşar Kemal’le İsveç’te beraber olduklarından, çocuklarından ve eserlerinden söz etmişti. Bir ara Şahmar da yanımıza gelmişti ve gelişen durumdan memnun olduğu yüzünden okunuyordu. Yemekten sonra da Şahmar Cengiz’le bir araya gelip konuşmuşlardı. Cengiz Şahmar’a; “Ben öyle davranmaya mecburum, bütün gözler üzerimde; samimi davranırsam ilişkilerimiz hemen kesilebilir; hatta bırak Türkiye’yi, Azerbaycan’la bile ilgilenmemi istemiyorlar…” demişti.
***
İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Yönetim Kurulu’nda iken, Cengiz Aytmatov’un Türkiye’ye davet edilerek, “Yaşayan en büyük Türk yazarı” olarak ödüllendirilmesini teklif ettim. Yahya Akengin başkanlığındaki yönetim kurulumuzun onayı ile de Aytmatov’un Türkiye’ye getirilmesi işini üstlendim. Büyük yazara ulaştım, bileti gönderdik ve Ankara’ya getirdik. Cengiz Ankara’da, bazı arkadaşlarımızın içerisinde, “İrfan’ın baskısı ve ısrarı olmasaydı gelemeyecektim”demişti…
Eserlerinin neredeyse tamamını efsanelerle ve halk hikayeleriyle dolduran Aytmatov’un Türkiye’de de yüksek tirajlarla basılan eserlerinden bazıları şunlardır: Zorlu Geçit, Yüz Yüze, Cemile, İlk Öğretmenim, Dağlar ve Bozkır Masalları, Elveda Gülsarı, Beyaz Gemi, Selvi Boylum Al Yazmalım, Fuji Dağı’nın Tepesi, Gün Olur Asra Bedel, Darağacı-Dişi Kurdun Rüyaları, Kızıl Elma…:ir kısmı sinamaya da adapte edilen, tümü de zevkle ve ibretle okunan eserlerdir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti