Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 5

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 22 Haziran 2018 Cuma 13:23:44
 

“MÂNÂYA ULAŞMAK”
“Mânâ” kelimesine biraz yakından bakalım. Mânâlar cümlelerle, kelimelerle tam ifade edilemez, yazılamaz. Zihinde öyle mânâlar oluştururuz ki cümleye dökülmez, çünkü mânâdır; yani beşeriyetinizin (vehim yapınızın) üstündedir. Mânâları vehim yapınızla cümleye dönüştüremezsiniz, onlar vehmî yapıyla cümle olmaz, çünkü mânâdır. Aslında ayetler de öyledir, onlar mânâya ulaşabilmek için beşeri cümlelerle birer ipucudur. O ipucunu son durak sanmayın, o ipuçlarıyla mânâya ve mânâlara ulaşılır. Mânâ kelimesini kullanmamızın çok önemli bir sebebi de Kendini Hissetme Duygusu’dur. Kendini Hissetme Duygusu’nun esas yaşantısı mânâdır, onun yaşantısı mânâdır. Biz mânâları niye çakıştırıyoruz? Ayet ve hadislerdeki manaları çakıştırarak biz Tevhid’e (Tevhid idrakına) ulaşmaya çalışıyoruz. Değil mi? Bu kapsamda mânâ çakıştırmak için vereceğim şu cümle talib için önemli bir ipucu ve önemli bir tefekkür konusudur. FATİHA ile fetih yazılarımızın ilerleyen bölümlerinde geniş izah edeceğimiz şu cümleyi şimdilik zihnimizin bir yerine not edelim: Yaratılanların birbirlerine karşı var oldukları şu âlemde, tefekkür ile bu “var” dediklerinin aslında “yok” olduğunu tam kavradığını düşündüğünde hatta gördüğünde, birden hepsi “var” olur. Bu kez “var” oldukları ile yola çıkarsın, “yok” olur. Sen “yok” ile yok olurken birden “var” olursun. Oysa “var” olarak ulaştığın mânâyı, “yok” olarak ulaştığın mânâ ile çakıştırıp, “var”ın aslında yokluğu mânâsını, “yok”un aslında varlığı mânâsını çıkarabilirsen kısır döngü biter, fikirde dinginlik, doğruda birlik zuhur eder…
ALLAH’IN VASİYETİ ÖNEMLİDİR
Hedefimiz İslamiyet’i hakkıyla öğrenmek ve yaşamaksa onu Sahibi’nden öğrenmeliyiz. İslamiyet’i ve açıkladığı sistemi sahibinden öğrenmelisiniz. Sahibi’nden öğrenmezseniz çok yanlış bir yoldasınız demektir. Sahibinin açıklamaları (ayetler) sana avam işi geliyor da inancı ve yaşantısı Muhammedî olmayanların açıkladıkları fikirlerle yolunu bulmaya, tatmin olmaya çalışıyorsan, yani başka felsefelerle amel etmek için uğraşıyorsan yine çok yanlış bir yoldasın demektir. Kur’an, bu durumda olanın yanlış yolda olduğunu ve İslamiyet’ten nasibinin olmayacağını söylüyor. Neden böyle bir uyarı? Günümüzde başka felsefeleri merakla okuyanlar ve onlardan yardım umanlar var! “Şu düşünür şöyle demiş, şu şöyle bir açıklama yapmış, şöyle bir deneyim yaşamış” deyip, Muhammedi olmayan düşünce tarzları kendisine daha cazip gelenler var. Bu uyarımız, İslamiyet’i hatır için varmış gibi gören zihniyetleredir. Sesleniyoruz: Zihnimizdeki o tür yönelişleri yok edelim! Rabbimiz buyuruyor: “Bu benim müstakıym sıratımdır, ona tabi olun! Başka sebillere tabi olmayın, onlar sizi Allah yolundan elde edeceğinizden ayırır. İşte bilfiil korunasınız diye Allah size onu vasiyet etti.” (En’am-153)
Dikkatinizi çekti mi, Allah vasiyet ediyor! Allah’ın vasiyet etmesi çok önemli bir vurgudur. Vasiyet etti ki benim yolumdan başka yollara bakmayın. O yollarda fayda var zannedersiniz de o faydalar sizi Allah yolunun faydasından mahrum eder. Öyleyse: “Rabbinizden size inzal olunana tabi olun. DûniHi (müstakil ve muhtar oldukları zannıyla oluşturduğunuz) veli’lere tabi olmayın. Ne kadar da az tezekkür ediyorsunuz!” (A’raf-3)
“Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz” diye uyarıyor. Tezekkür edip etmediğinizi anlamak istiyorsanız kendinize şu sorgulama ile bir bakın: O’nun dışı var zannıyla, yani dûniHi algıyla oluşturduğun veliler (dostlar, güçler) sana daha popüler mi geliyor? Eğer öyleyse mekr içindesiniz demektir. “Onlar da aynı şeyleri anlatıyor, uygulayınca çok faydasını görüyorum” diyorsanız tuzağa düşüyorsunuz demektir. “İnsanlara ayet ve hadis okuduğumda dinlemiyorlar. İslamiyet dışı düşünür ve felsefecilerin cümlelerini söylediğimde dikkat çekici oluyor, konuyu dikkatli dinliyorlar” diyorsanız zaten o tuzağa düşmüşsünüz demektir. Unutmayın, o felsefelerde faydalı gibi görülen bilgiler olsa bile onların tanrısal faydası Allah yolunun faydasının yolunu kapatır. Allah’ın öğrettiği dışındaki bilgi ve düşünceler size faydalı gibi görünüyorsa dikkat edin, onlar “Müstakilen varım ve muhtarım” çerçevesindeki tanrısal faydalardır. Onlara sarılırsanız Hakk Yol’un faydasından perdelenir, uzak kalırsınız, yol size kapanır!
KUR’AN’IN TARZI İMANLININ İMANINI, KÂFİRİN KÜFRÜNÜ ARTIRIR
Lütfen şuna da çok dikkat edin: Ayet ve hadislerde hakikatin açıklanışının bir formatı vardır ve o şudur: Hakikati açıklayan cümlelerdeki hakikati anlatma yöntemi imansızların takdirini kazanmayı hedeflemez! Kur’an ve hadislerde hakikati açıklayan cümleler, inanmayanların veya yanlış inananların takdirini kazanmak gibi bir hedef içermez. Eğer bir yöntem imansızlara hoş görünmeyi hedefliyorsa bu sunuş, bu yöntem Kur’an’ın tarzı değildir. Bazı anlatışlar var ki daima inananları kınar, arada kalmışları okşar, uzaktakilere ise gülümser. Onlar Kur’an’ın anlatış tarzı ve yöntemi değildir! Kur’an’ın tarzı imanlının imanını, kâfirin küfrünü artırır. İnanmayanlara hoş görünmek için kurulan cümleler Kur’an’a uygun tarz değildir. İnanmayanlardan aferin bekleyerek İslamiyet’i onlara güzel göstermeye çalışmak boş iştir. Enerjinizi, gücünüzü inanana harcamalısınız.   
“Bir sure inzal edildiğinde onlardan kimisi ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ der. İman edenlere gelince onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlardır.” (Tevbe-124)
“Mü’minler şu kimselerdir ki, Allah zikredildiğinde onların kalbleri korkar ve onlara O’nun ayetleri tilavet edildiğinde onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal-2)
“De ki: O’nu Ruh’ul Kudüs, senin Rabbinden Bil-Hakk indirmiştir; iman edenlere sebat vermek ve müslimler için de hudâ ve müjde diye.” (Nahl-102)
“Bu (Kur’an) insanlar için basiretler (sünnettullahı fark edebilme idrakı), ikan sahibi bir kavim için ise (ayrıca) bir hüda (hidayete rehber) ve rahmettir.” (Casiye-20)
“Eğer onu a’cemiy (Arapça olmayan) bir Kur’an kılsaydık, elbette “Ayetleri tafsil edilmeli değil miydi? (Kur’an) a’cemiy (Arapça olmayan), (Rasûl) Arabiy (Arapça konuşan) mı?” derlerdi. De ki: O iman edenler için hüdâ ve bir şifa’dır. İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir vakr (ağırlık) vardır ve o onlara bir körlüktür. (Bu nedenle sanki) onlar uzak bir mekândan nida olunurlar.” (Fussilet-44)
“Kalblerinde hastalık olanlara gelince, onların pisliğine pislik katıp artırmış ve onlar kâfir oldukları halde ölmüşlerdir.” (Tevbe-125)
“Onlara ayetlerimiz apaçık deliller halinde tilavet edildiğinde, kâfir olanların vecihlerinde MÜNKER’i tanırsın. Neredeyse kendilerine ayetlerimizi tilavet edenlere saldıracaklar. De ki: Size ondan daha şerri haber vereyim mi? Nar! Allah onu kâfir olanlara va’d etmiştir. O ne kötü dönüş yeridir.” (Hac-72)
“Andolsun ki, Rabbinden sana inzal olunan onlardan çoğunun küfür ve tuğyanını artırır.” (Maide-68)
“Andolsun ki, şu Kur’an’da (hakikati) temsillerle (türlü anlatım yollarıyla) açıkladık ki tezekkür etsinler. Fakat bu, onların (kâfirlerin) ancak nefretini arttırıyor.” (İsra-41)
“De ki: Semavat’ta ve Arz’da ne oluyor bir bakın! O ayetler ve uyarmalar iman etmeyen kavme fayda vermez.” (Yunus-101)
Efendimiz (SAV) buyurdular ki:
“Kim Kur’an’ı okur da, başka birine kendisine verilenden daha üstün bir şey verilmiş olduğunu düşünürse Allah’ın büyüttüğünü küçük saymış olur.”
“Allah indinde Kur’an’dan daha üstün bir şefaatçi yoktur; ne Rasûl, ne Nebi, ne bir melek!”
“İSLAM’A UYGUN AMEL” KAVRAMI NEDİR? ALLAH İÇİN VERMEK NEDİR?
Kur’an’ı, Kelam’ı tanıtan bu hadisler tefekkürümüzde ve hayatımızda yer alır inşaAllah. Bir soruyla devam edelim:  “İslam’a uygun amel” kavramı nedir diye hiç düşündünüz mü? Kur’an ve Hadis’te bize öğretilen hayat tarzı içerisinde İslam’a uygun amel kavramına şöyle de yaklaşmak uygun olur: Allah kuluna ne vermişse ve ne veriyorsa, kulun bunları karşılığını Allah’tan bekleyerek Allah için vermesi ameldir. Makbul amel böyle de tanımlanabilir. Tabi bu cümle “Allah için vermek” tanımını gündemimize getirir. Allah Ehadus Samed’dir; bir “şey”e ihtiyacı olmayandır; O’nun bir “şey”e ihtiyacı var ve sen de onu veriyorsun gibi bir hal düşünülemez. O halde Allah için vermek nedir? Allah için vermek; Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’tan uzaklaşmamandır; Allah’ın verdikleriyle “Müstakilen varım, muhtarım” iddiasını sağlamlaştırmamandır; Allah’ın verdikleriyle insanları Allah’ın yolundan engellememendir; Allah’ın verdikleriyle Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakmamandır, onlara buğz etmemendir.
Kur’an ve Hadis’le bize öğretilen hayat tarzı içerisinde “İslam’a uygun amel” kavramını demek ki Allah kuluna ne vermişse ve ne veriyorsa, kulun bunları karşılığını Allah’tan bekleyerek Allah için vermesi olarak tanımlayabiliriz. “Makbul olan amel”i böyle tanımlayınca, bu tanım gündemimize “Allah için vermek” nedir sorusunu getirir. Kur’an bize İhlâs Suresi ile “Allah Ehadus Samed’dir; O bir şeye ihtiyacı olmayandır” gerçeğini öğretti. Allah için vermeyi bu bakışla tanımlarsak; Allah için vermek Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’tan uzaklaşmamaktır; Allah’ın verdikleriyle “Varım ve Muhtarım” iddiasını sağlamlaştırmamaktır; Allah’ın verdikleriyle insanları Allah’ın yolundan engellememektir; Allah’ın verdikleriyle, Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakmamaktır, onlara buğz etmemektir. Allah için vermeyi zihnimize böyle yazdık. 

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 5

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti