Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 45-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Temmuz 2019 Perşembe 13:35:31
 

İLİM ÖĞRENMELİ, AMA NASIL?
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Dünyayı isteyen ilim öğrensin, ahireti isteyen ilim öğrensin, hem dünyayı hem de ahireti isteyen yine ilim öğrensin.”
Bazılarının dünyayı istemesi çok normal olduğundan, Efendimiz; onlar dünyada hırslılarsa ilim öğrensin buyuruyor. Ahirete hırslı olan da ilim öğrensin. İkisini de isteyen yine ilim öğrensin. İlim hepsine çare olarak sunuluyor. İlim tek çare değil öyleyse! Yani “ben ilim öğrendim, öyleyse kurtulurum” diyen yanılır. Dünyayı isteyenin de ahireti isteyenin de ilacı o! Demek ki yalnızca ilim, tek başına ilim insanı doğruya götüremez. Çünkü o her işin ilacı. Ne istiyorsak, hedef neyse onun ilmi şart. Eğer ilim Billahi anlamda imanı ve gereği salih ameli desteklemiyorsa, bilesiniz ki o ilim kesinlikle ateştir. Öğrendiğiniz ilimle Billahi anlamındaki imanınız artmıyorsa, kendinizi Allah’a eş koşmaktan kurtulmuyorsanız, o ilim sizin için kesinlikle ateştir. Kişinin kendisini Allah’a eş koşuyor oluşu bilmediği bir şeydir, sırdır; “B” sırrı budur. Eş koşmaktan kurtulan “B”yi fark eder, ona “B” Sırrı denir. Öğrendiğiniz ilim, sizi Allah’a eş koşmaktan kurtarmıyorsa, salih ameli yaptırmıyorsa, o ilim bilesiniz ki sizin için kesinlikle ateştir. Efendimiz hadisinde bu manayı buyuruyor…
GECE DUASINDAKİ İNCELİK
Bu söylediklerimle ilgili bazı ipuçları verelim. Efendimiz (SAV) buyuruyor: Gece uyandınız, dua edin kabul olur. Uyandınız, gözünüz yarı açık, neredesiniz tam hatırlayamıyorsunuz, aklınız başınızda değil. Sizin o haliniz için “dua edin kabul olur” diyor. Gündüz aklımız başımızdayken dua etsek? Ne isteyeceğimizi daha iyi biliriz, niye gece uyanırken, niye aklım daha başımda bile değilken dua? Gece tam ne olduğunu bile bilemiyorken neden dua? Onu söyleyeceğim. Ama hadiste tarif edilen uyanmanın efdal olanından da bahsedelim. Hadisin orijinalinde “gece uyandığınızda diliniz zikirle meşgulse dua edin kabul olur, haliniz varsa kalkın salât ikame edin kabul olur” buyruluyor. Uyandınız ki dil çalışıyor. Siz onu uyanınca sonradan fark ediyorsunuz. İşte bahsedilen esas uyanma odur. Ama bu her türlü uyanma için kullanılabilecek bir yöntemdir. “Ben öyle uyanmadım” deyip fırsatı kaçırmayın. Evet, gece uyandınız “dua edin, haliniz varsa kalkın salât ikame edin, kabul olur” buyruluyor Niye? Çünkü henüz tanrılığınızın farkında değilsiniz, kabul olur! Gündüz “aklım daha başımda” diyorsunuz ya, o veri tabanına daha mahkûmsunuz demektir. İşte bu yüzden, gece o veri tabanı yeterince aktif değilken dua ve salât önemli. Kendisini müstakil sanan gece uyandı, daha kendini müstakil sanışı tam aklına gelmedi, gün ağarınca gelecek! O yüzden bu öneri yapılıyor: “O iddia aklınıza gelmeden dua edin, salât ikame edin, Kur’an okuyun.” İnceliği fark ettiniz mi?
Bir başka detayı abdest örneğinden verelim. Abdestin farz ve sünnetleri bellidir. Ağzınıza su alacaksınız, sayısı bile bellidir: Eğer siz abdestim daha iyi olsun diye üç değil de dört defa alırsanız haramdır. “Daha iyi temizlemiş oluruz” gibi düşünüp kafanızdan artırım yapmak olmaz. Abdest öyle bir temizlik değil. “Daha temiz olsun, dört kere yıkayalım” deyip sayıları kendiniz artırırsanız olmaz, yasaktır. Birse bir, ikiyse iki, üçse üç! Fazlası neden haram, neden yasak? “Daha iyi, daha temiz olsun” diyerek o sayılara müdahale eden, sizin cehennemlik yapınız, beğenmeyen veri tabanınız olduğu için! Ona fırsat vermemek için önüne yasak konuluyor. O veri tabanını az kullanın diye yasaklanmış. O yasak bir koruma!
“KÂFİR DÜNYAYA DOYMAZ”
Kendimizdeki tanrılık iddiasını tanımanın ipuçlarını paylaşıyoruz. Siz Nefs-i Levvame’ye girip mücadeleye başlayınca bunlar kendiliğinden açılacaktır. O zaman siz “A” ve “B”yi kendiliğinden tanırsınız. Göreceğiniz şey ötede değil çünkü! Göreceğiniz şey şah damarınızdan yakın. Bu yüzden, Nefs-i Levvame’ye başlamak şah damarından yakın olanla tanışmaktır. Nefs-i Levvame ile tanışmayan şah damarı ile tanışır. Nefs-i Levvame’de şah damarından yakın olanla tanışırsınız. Kendinizdeki tanrılığı fark edeceğiniz bir gösterge de özgürlüktür. Özgürlük dünya için çok önemli bir konu, İslamiyet için de çok önemli. Önemi yüzünden “A” Takdim Formu “BEN”ler de, “B” Takdim Formu “BEN”ler de özgür olmak ister, ikisi de özgürlük ister. “A” Takdim Formu “BEN”ler özgürlüğüm elimden gidiyor diye birçok geçimsizlik yaparlar. Onun özgürlük tarifi tanrısıyla ilgilidir: “Tanrılığım dilediğini yapamıyor. Bırakmıyorlar ki dilediği gibi yaşasın” diye tartışır, kavga eder. İstediği özgürlük bunun içindir. “B” de “beni özgür bırakın” der. O neden özgür olmak ister? Onun istediği özgürlük “Beni tanrılara bulaştırmayın, tanrılara karıştırmayın, tanrılığını ilan etmişlerle beni muhatap etmeyin, beni tanrılıklarını ilan etmişlerin arasına sokmayın” özgürlüğüdür. İki özgürlük anlayışı ne kadar farklı değil mi? Bu iki özgürlük anlayışı arasındaki farkı gören kişi, özgürlük kavramını tanrının özgürlüğünden “B” kapsamındaki özgürlüğe, hürriyete hicret ettirmiş olur. “A”lar bu özgürlük kabulleri yüzünden, dünyadan ister de isterler. Kimi açıktan kimi gizliden doymaz, ama doymazlar. Kesinlikle! Ayetlerde “kâfir dünyaya doymaz” der. Kâfir kim? Kâfir, kendisini Allah’a eş koşandır. Ayet ve hadislerde kâfir kelimesi geçtiğinde öteye bakarsanız onu anlayamaz ve uygulayamazsınız. Kâfir dediğinde kendisini Allah’a eş koşanı anlayacaksınız. Bir formül gibi söylersek; kâfir = kendisini Allah’a eş koşan. O sınıfa giriyorsanız, ayet size de hitap ediyor demektir. Manayı ancak o zaman kavrarız. Kendilerini Allah’a eş koşanlar, dünyaya/dünyalıklara doymazlar, ister de isterler! Dünyayla ilgili bir hedefleri daima vardır. “Dünyayı bırakmalıyız” manasını çıkarmayın, buradan sakın bir lokma bir hırka felsefesini çıkarmayın, yanlış olur. Tanrıdan bahsediyorum, bu söylediklerim tanrı için. Kendini Allah’a eş koşanın dünyalı planları ve hedefleri vardır, hep. Kendini Allah’a eş koşmayanlar, “B” Takdim Formu “BEN”ler de özgürlük ister. Onlar da ahiretle, Allah’la ilgili istemekten doymazlar, ister de isterler. Bir de kendisini dünyaya adamış ama farkında olmayanlar vardır. Bu grubu tanıyın ve kendinizi test edin lütfen. Diyelim ki bu yazıya denk geldi, sadece okumak ona yeter. Hızlı bir namaz ona yeter. “Ahiretle de ilgilendik” der. Bu yapıda olanın ahiretle ilgili derin tefekkürü ve hayrı ister de ister halleri, öyle bir telaşları yoktur. Kişi elini vicdanına koyacak, bu üçünden hangisinde olduğunu görecek. Bir ayakkabı daha, bir gömlek daha, bir araba daha, bir ev daha diyen, dünya ile ilgili ister de ister olanlardan mı? Hangisi? “A” yapıda ahiret için “biraz daha” telaşı yoktur. Yerinizi tespit edin…
RASULALLAH NE İSTEMİŞ?
Efendimiz (SAV) ne istedi? Çünkü örnek hep odur… Dediler ki: “Şah olmak istiyorsan şahlık, kadın istiyorsan kadın, paraysa para ama bu davadan vazgeç.” Buyurdu ki: “Vallahi, bir elime güneşi, bir elime ayı koysanız bu davadan vazgeçmem.” Dünya ile ilgili tavrını böyle belirtti! Duruşu bu! Sordular: Nasıl bir Rasul olmak istersin; şah/melik bir Rasul mü? “Rabbine karşı mütevazı ol” diye uyarıldı, dedi ki: “Ben bir kul, kul Rasul olmak isterim.” Bir gün Hz. Ömer izin isteyip hücresine girdi. Efendimiz (SAV) uzanmıştı, onu görünce doğruldu, hasır mübarek yanağında nakış yapmıştı. Onu görünce “Ya Rasulallah, bu ne hal! Sen ki Rasulullah’sın, bu ne hal; bir yastığın bile yok!” diye ağlamaya başladı. Ona “İstemez misin, dünya onların ahiret bizim olsun ya Ömer” dedi. Ama ahirette Makam-ı Mahmud’u istedi. Bize de öğretti, biz de onu istiyoruz, biz de Ezan’ı muhabbetle dinleyip tekrar ediyor, sonra da “Allahümme Rabbe hazihid Da’vetit Tammeti ves salâtil kaimeti, ati Muhammedenil Vesilete velFazilete vedDeraceter Rafiate vebashu Makama Mahmuda, elleziy veadtehu, inneke la tuhlifül mîaad” diyoruz. Bu salâvata şimdi biraz yakından bakalım.
“Allahümme Rabbe hazihid Da’vetit Tammeti ves salâtil kaimeti: Ey, bu Tam Davet’in ve ikame edilen salâtın Sahibi/Rabbi olan Allah’ım.” Bu cümleyi lütfen inceleyin, size ufuk açacaktır. Her şeyin sahibi olduğu halde neden burada “Tam Davet’in ve ikame edilen Salâtın Sahibi” diyoruz. Her şeyin sahibi O, ama burada böyle bir tarif? Düşünüp tefekkür edene ufuk açacaktır inşaAllah. “Davet” demiyoruz da “Tam Davet” diyoruz! Bu salâvattaki bir diğer incelik de bu: Tam Davet! Neden ezana “Tam Davet” denildiğini de düşünün inşaAllah. Bu salâvatta, dua olarak “Tam Davetin ve salâtın Sahibi Allah’ım, Muhammed’e Vesile, Fazile mevkilerini ver ve O’nun derecesini yükselt ve ona Makam-ı Mahmud’u veriver” diyoruz. Makam-ı Mahmud nedir, lütfen ona da bakın. Şimdi söylemek istediğim yer şurası: “Elleziy veadteh. İnneke la tuhlifül mîaad” Onu va’d ettin, sen Makam-ı Mahmud’u Kul’un Muhammed’e vaat ettin ki sen vaadinden caymayansın. Vaadinden caymayan Allah, Makam-ı Mahmud’u ona vaat etmiş! Bu kesin olduğu halde biz bu duayı neden yapıyoruz? Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Kişi Ezan’ı güzelce dinlerse, hatta dinlerken de tekrar ederse, sonra da bu salâvatı okursa, ona şefaatim farz olur.” Nedenmiş, fark ettiniz mi? “Siz bu duayı okuyun da ben Makamı Mahmud’u alayım” demiyor. “Siz bu duayı yaparsanız şefaatim size farz olur” buyuruyor. Yani siz bu duayı, bu salâvatı tefekkür eder, anlar ve hayatınızın bir parçası yaparsanız ve bu duayla meşgul olursanız şefaatim size farz olur. Bu duayı yalnız ezanın peşine okumakla yetinmeyin, hayatınızın önemli yerlerine yerleştirin! Bunu yaparsanız, Makam-ı Mahmud bir ağacın gövdesiyse ve o gövde Rasulullah ise, siz de o ağacın dallarından bir yerde olursunuz, siz de Makam-ı Mahmud’dan yararlanırsınız, siz de Makam-ı Mahmud’dasınız demektir. Bunun ne kadar önemli olduğu anlatılamaz! Makam-ı Mahmud’un ne olduğuna bakarsanız, bu duanın nasıl bir ikram olduğunu, buna sarılan için, bu duayı yapan için nasıl bir mükâfat olduğunu görürsünüz!
AYET VE HADİSLERDE NE SÖYLENİYOR?
Efendimiz (SAV) öğütte bulunuyor: “Dünya için sizden aşağıdakilere, ahiret için yukarıdakilere bakın.” Dünya işleri için yorum, analiz yapacaksanız daha aşağıdakilere bakın. İnsan, veri tabanı gereği genellikle tersini yapar; dünya için daha yukarılara bakıp hırslanır, ahiret için ise daha aşağıdakilere bakarak gevşer, halini beğenir. Çünkü tanrı! “Ben iyiyim. Onlar namaz bile kılmıyor, hiç değilse biz Cuma’ya gidiyoruz” der. “Hiç değilse şöyle…” der ve tersini yapar. Hadis uyarıyor: Böyle yapmayın, dünya için aşağıdakilere, ahiret için sizden iyi olduğunu zannettiklerinize bakın.
Bakara-212: “Dünya hayatı kâfirler için süslenmiştir. Onlar iman edenlerle alay ederler. Halbuki takva sahipleri, Kıyamet Günü onların fevkindedir. Allah dilediğine hesapsız rızk verir.”
Dünya hayatı kendilerine süslenenler, kâfirler kimlerdir? Kâfir kendisini Allah’a eş koşandır, onu böyle tanımlayalım. Dünya hayatı, kendisini Allah’a eş koşanlar için süslenmiştir. Ayette takva da geçiyor. Takva nedir? Takva, kendini Allah’a eş koşmayan ve bunun gereğini yaşayanın halidir. Böyle bakarsanız, takva ayetleri kendimize amel çıkarabileceğimiz yerler olur.
Furkan-77: “De ki, duanız olmasa Rabbim size önem vermez/aldırmaz.”
Dünya hayatını tercih halinde olan, bu ayeti doğru değerlendiremez. Dünya gözüyle bakan tanrı bu ayeti görünce “sipariş kapısı açık” der, üst makama sipariş vermeyi “dua” zanneder. Siparişleri de yerine gelirse kendisini makbul sanar, ne istesem oluyor der ve bir kısır döngü devam eder… Ayetteki dua yalnızca şudur: “A” yapı dediğimiz cehennemlik hali fark etmiş kulun; “Allah’ım, ya dünyaya geldiğim bu halle ölürsem, ya bu halden kurtulamadan ölürsem” korkusuyla yakaran ve merhamet isteyen hali duadır: Dua yalnız ve yalnız budur! Kişiyi cehennemlik halden kurtaracak tek şey, ona Allah’ın merhametinin gelmesidir. Bu yüzden merhamet isteyen halin adı duadır. Eş koştuğunu fark etmiş ama eş koşmak istemeyene, bu halden kurtulmak için merhamet isteyene ayet diyor ki: Bu haliniz olmasa Rabbim sizi ne yapsın? Eş koşuyor olanı Rabbim ne yapsın!

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER