Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ŞİKAYET ETME, ŞÜKRET! KÂFİR YAPIYA, ÖFKEYE, KAN BAĞINA KAPILMA!

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 30 Nisan 2018 Pazartesi 13:27:12
 

– 169 –
Tanrılık iddiayla “BEN” diyen yapı ile durum tespiti yapan “BEN” yapısını kıyaslayabilelim diye onları Esfele Safiliyn ve Ahsene Takviym olarak tanımladık. Dünyaya gelen kişi tanrılık iddiasıyla “BEN” diyen halini o kadar benimser ve o kadar kendisini onun içinde bulur ki, ondan kurtulmayı düşünmek gibi bir önceliği olmaz. Ancak fark ederse o zaman onu düşünmek ve öncelikli yapmak çok önemli hale gelir. Aksi halde insan, o Esfele Safiliyn yapıyı iyi insan ve iyi müslüman yapmaya çalışır durur. Oysa önce ve hemen o Esfele Safiliyn üniformanın çıkarılması gerekir. Bu yüzden hayatınızda Esfele Safiliyn yapıya ait fonksiyonları yakalayabilmeli ve görebilmelisiniz ki, neyi çıkarıp atacağınızı bilesiniz. Bu yüzden, sürekli, tanıma adına ipuçları vermeye gayret ediyoruz.
TANRILIK İDDİASINDA BULUNANIN
 YANİ ŞAKİ’NİN DİLİ ŞİKÂYETTİR

Dedik ki tanrılık iddiasında bulunan “BEN” yapısının bir dili vardır, o bir dille konuşur. Bu dili mutlaka tanımak, mutlaka önemsemek ve onu yok etmek gerekiyor. Onu dilinden tanımak ve o dili susturmak lazım. Bir ipucu budur. Bir de onun bir nefesi vardır. Şu an aldığınız nefes Esfele Safiliyn yapıya ait nefestir, onun nefesini de kesmek lazım. Onun dilini susturmak, nefesini kesmek lazım. Onun dilini nasıl tanırız, o nedir? Tanrılık iddiasında bulunanın yani Şaki’nin dili şikâyettir, onu şikâyetinden tanırsınız, Esfele Safiliyn hep şikâyet eder, hep şikâyettedir. Konuşmalarınıza dikkat edince onu yakalayacaksınız. Ama herkes öyle konuştuğu için bu dil insanlara normal konuşma tarzı gibi gelir, onun şakinin dili olduğunu fark etmez, bu yüzden de mücadele etmez. O kadar normalleşmiştir ki fark edilmez. “Ben hep şükrederim aslında, hiç şikâyet etmem, şikâyetle işim olmaz” deriz ama durum hiç de öyle değil. Şikâyet dili öyle bir şey ki bakın: Diyelim iki kişi birbirleriyle konuşuyor, dışarıda da iklim ve yol şartları zor. Birisi gün boyu rahatsızdı ama akşam bir dini toplantı var, gitmek istiyor. Onun rahatsızlığını ve toplantıya gelmekte zorlanacağını arkadaşı biliyor. Akşam yan yanalar ve arkadaşı soruyor: Nasıl geldin?  “Sorma, öyle zor geldim ki” diye başlıyor. İşte şikâyet. O da; tüh ya, öyle mi?  İşte iki şaki dili, iki tanrının konuşma biçimi, hep şikâyet, bir türlü “elhamdülillah geldim” demiyor. Hep bir rahatsızlık ve o rahatsızlık tanrısal! Buna rağmen başardım diyor ki yanındaki şöyle desin: Vay be helal olsun, ben olsam gelemezdim. Tanrıyı, tanrılık iddiasında bulunanı, takdim ettiğiniz o “BEN”i yakalıyor musunuz? Hep şikâyet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen, bütün bunlara rağmen takdir bekleyen, takdir edilmeyince rahatsız olan o yapıyı gördünüz mü? Onun normal konuşmaları bile şikayettir. Onu şikâyetten kurtaracak şey “B” dilidir. “B”nin dili daima dua ve sığınıştır. Daima. Bu yüzden cümle kurarken, bir fikir ileri sürerken, bir yorum yaparken, mutlaka dua formatında yapmaya çalışın. Kendinizdeki kâfir yapıyı yakalayıp kurtulmak için bu başlangıçtır. Onu yakalamanız, tutmanız ve nefesini kesmeniz lazım. O yapı sizde! Hiç başkasında aramayın. Kişi onu o kadar başkasında arar ki. Güzel bir şeyden bahsedecekse onları “ben”li cümlelerle kurar: “Ben şöyle iyilik yaparım, şöyle salât ikame ederim” der. Yanlış bir iş anlatacaksa fail değişir; “komşum şöyle, arkadaşım böyle yapıyor” der. Yanlış ve çirkin başkalarına, doğru ve güzel ona aittir. Bu özelliği kendinizde bulup yakalamanız gerekiyor. Onu en iyi şöyle yakalarsınız: Herhangi bir anınızda kendinize sondaj yapın, ne düşündüğünüze bakın. Eğer insan düşünüyorsanız şirktesiniz! Şirki bu derece yakalayın. Bir insan düşünüyorsanız, bir kıyas yapıyorsanız şirktesiniz. Onu düşünen, sizdeki tanrılık iddiasında bulunan yapıdır.
ÖFKE TANRININ EN ÇOK ORTAYA ÇIKTIĞI ZEMİNDİR
Esfele Safiliyn yapı ben müstakilen varım ve muhtarım der. İçinizden “ben öyle söylemiyorum” diyor olabilirsiniz. Bu işin fiillerde önemli olduğunu fark edin. Öyle demiyor olmanız çok önemli bir başlangıçtır, ama onu 7×24 fiillerde yoklamak, irdelemek ve o telaşla yaşamak gerekiyor. “Ben ne düşünüyorum?” diye kendinize sondaj yapacaksınız. Örneğin eşler tartıştılar, işlerine gidiyorlar. Eşlerden birisi içinden konuşurken eşine kızıp onu eleştiriyorsa, “eşim şöyle yaptı, eşim böyle yaptı” diyorsa şirktedir. Konuşmayı Allah’la yapması gerekiyor, nefsin hakikatine uygun yaşantının gereği odur. Nefsin hakikatine uygun yaşayacaktık değil mi? Böyle bir durumda kişi eşiyle ilgili nasıl cümle kuracak? Önce neden eşlerle ilgili örnek, onu söyleyeyim. Esas öfke eşler arasındadır. Eşler birbirlerine kızdıklarında öyle olur ki dünyada en kızdığı kişi eşidir. Dünyadaki herkes iyidir, güzeldir, o kötüdür. Öyle görür! Dolayısıyla, ona öyle bir hücum eder ki şirke girer. Esas öfkenin yaşandığı bu alana dikkat edelim diye bu örneği verdik. Bir de öfke tanrının en çok ortaya çıktığı zemindir. Öyle anlarda konuşma tarzınıza bakın, bir hücum, bir intikam, kırılma ve kırma hamleleri var mı? Dikkat edin, yaşanan hep budur. Bunlar, tanrılık iddiasında bulunan asi “BEN”e ait hamle ve yorumlardır ve tamamen küfür halidir. Kendinizde onu yakalayın! Halbuki siz zihninizde kızdığınız kişiyle konuşacağınıza o halinizi Allah’la konuşsanız, “Allahım merhamet ediver, bize bir yol gösteriver” diye O’na yönelseniz, o olay duaya dönüşmüş olur. Böyle yapmakla tanrıyı saf dışı bırakmış ve onun dilini kesmiş olursunuz. Unutmayın, “B” intikamcı ve kavgacı değildir. “B” Takdim Formu “BEN” duacıdır, “B”nin dili zaten hep duadır.
İŞTE O KÂFİR YAPI BÖYLE KONUŞUYOR
Bu yolda olan hep Allah’la konuşmalıdır, buna alışmalıdır. Allah’la nasıl konuşulur, adabı nedir? O sonra öğrenilir. Siz önce doğru kulvara girin, tanrı kulvarından çıkıp İllallah kulvarına girin. Yola girince, o kulvardaki konuşma şekli kendiliğinden öğrenilir. O kulvara girmek Edeb Kulvarı’na girmektir. O kulvarda “nasıl konuşulur, nasıl şirksiz cümle kurulur?” size öğretilir. Öncelik, bizdeki kâfir (örtücü, Allah’a eş ve ortak olan) yapıyı dilinden yakalamaktır. Bir şeye, bir kişiye bakınca zihninizde hemen onunla ilgili yorum, fikir ve konuşmalar oluşur: Ne şişman, ne zayıf, ne kadar zengin, ne kadar fakir… İşte o kâfir yapı konuşuyor. Ayet diyor ki zerre kadar şer işlemişsen onu, zerre hayr işlemişsen onu göreceksin. O yorumlar hep şer! İstediğiniz kadar “ben şer düşünmem” deyin, hep şerle meşgulsünüz, hep kâfir haldesiniz; kâfir yatıyor kâfir kalkıyorsunuz. “Şu şöyle, bu böyle” diye yatarken kâfir düşünüyor, uyanır uyanmaz tekrar o kâfir düşüncelere başlıyorsunuz. Allah yokmuş gibi, Kur’an yokmuş gibi yaşamaya, Allah’ı örten yaşantıya devam ediyorsunuz. Bu arada seccadeye koşuyorsunuz. İşi hep şer olan, hep küfür olan o yapıdan kurtulmak için, onun çok önemli şu dört özelliğine dikkat edin, onu kendinizde, cümlelerinizde yakalarsınız.
Bir: Kimseyi beğenmez. Söyler veya söylemez, dile getirir veya getirmez, ama hep beğenmez, hiç beğenmez! Bir başka tanrıyla karşılaştığında beğenmez. Ne konuşmasını, ne yürümesini, ne işini, ne gücünü beğenir; hiç bir şeyi beğenmez! Mutlaka beğenmeyeceği bir yerini, bir şeyini bulur. Beğeniyor gibi gözüküyorsa kendisini “iyi” ilan etmek içindir. Niye? Çünkü:
İki: O hep kendini beğenir. Hep kendinizi beğenirsiniz, mutlaka!
Üç: Mutlaka hâkim olduklarını yönetmeye çalışır. Tanrının özelliğidir, yönetmeye, gütmeye çalışır, güdemediklerinden rahatsız olur. Birini güdüyorsa ondan memnundur, güdemediklerine tepkilidir. Çocuğunu güdemiyorsa, eşini güdemiyorsa, annesini babasını güdemiyorsa rahatsızdır.
Dört: Bu üç özellik yüzünden de kavgacıdır, zihni sürekli kavgadadır. Sürekli! Bir sondaj yapın, onu kavga anında yakalarsınız, o an tanrıyı yakalarsınız! Yakalayın ve fonksiyonsuz yapın onu. Değilse bir ömür “seccadede aklıma birçok şey geliyor!” der durursunuz. Ne olacak, sürekli kavgadasınız, kavga arası salât ikamesi için uğraşıyorsunuz.
EN UYDURUK YAPILAN O: SALÂT
Salât ikame edenler için söylüyorum, hayatınıza bakıp kendinize şu soruyu sorun; hem düşünün, hem sorun: Ben hayatta neyi en iyi yapıyorum, neyi en uyduruk yapıyorum? Dikkat edin, en uyduruk yaptığın namaz olmasın. En uyduruk yapılan o! Her işi daha dikkatli yapıyoruz. Niye? Ayıp olur, şu şöyle der, birisi görür. Ama namazı böyle yapsak da olur; uydur, kaydır gitsin… Ayet diyor ki: Fe veylün lil musallin: Veyl (yazıklar) olsun o salâtın hakikatini bilmeyenlere; salât ikame ediyorum sanıp da hakikatini bilmeyenlere yazıklar olsun! En uyduruk yaptığı iş o! Elbette bu kadar kavganın, bu kadar şirkin içinde böyle uyduruk olur, unutulanların akla geldiği yer olur, elbette!
ACABA RASULALLAH (SAV) ŞU AN ARAMIZDA
 BULUNSA VE BİZİ DAVET ETSE NE DERDİK?

Şimdi, çok enteresan bir tespitle devam edelim. Rekabet kavramını yaşayışları bakımından “B” Takdim Formu “BEN” ve “A” Takdim Formu “BEN”in farkına bakalım: Kendini “B” olarak takdim edenler rekabet eder mi? Evet, orada da bir rekabet, bir yarış var ama hangi takva konusunda! Takva konusunda da yarış vardır. Ama siz takva konusunda yarışırken hiç birini ezer misiniz? “B” olarak rekabet yapılırken bile hayr yapar, rakibinizin ilerlemesine yardım edersiniz. Çünkü o kulvarda rakibinizi öne geçiriyorsanız, “lütfen buyurun” diyorsanız kazanıyorsunuz. “A” Takdim Formu “BEN”de ise rakibine çelme takan kazanıyor. “A” ile “B”nin tabiatı bu kadar birbirine ters, bu kadar zıt, bu kadar farklı yaşantılar! “B” hayatının sizin normal hayatınızla hiç ilişkisi yoktur. Çünkü o Ahsene Takviym’dir. “A” Esfele Safiliyn’dir, hayatı da öyledir. Siz bu hayata müslümanlığı monte etmeye çalışırsanız olmaz, o yüzden olmuyor. Önce “A”yı fonksiyonsuzlaştırmalıyız.
Son olarak tanrının bir özelliğini daha söyleyeyim: Kan bağıyla olan yanlış bağlantı! Efendimiz (SAV) zamanında diyorlardı ki: “Seni dinledik, söylediklerin doğru geliyor, ama atalarımızın yaptıklarını bırakıp nasıl sana uyalım? Şerefimize, onurumuza uymaz, atalarımızı terk edemeyiz.” Böyle diyorlar. Bunu ayetlerde okuduğunuzda o cümleleri o günkü muhataplarına yapıştırıp “bizimle ilgili değil, geçmişteki bir olay” diye ötelemeyin, aynı davranış sizde devam ediyor: “Benim dedem müftü, benim babam paşa, bizim soyumuz aslında şuradan gelmiş…” Bakın, ataya kan bağıyla olan yanlış bağlantı yaşamaya devam ediyor, kan bağıyla ilgili yanlış özenti devam ediyor, onları ve yaptıklarını önemli görüp, ortaya koyma devam ediyor! Bu yaklaşımı günlük yaşantıda da görürüz: “Benim annemin böreğinin üstüne börek yapan yoktur” Annesinin böreğini yedik, hiç de öyle dediği gibi değil! Ama ondaki o tanrı yapısı böyledir: Benim annemin böreği! Bu işi benim çocuğum gibi yapan yok! O kadar çok böyle cümle çıkar ki! Demek ki kanla ilgili aynı yanlış davranış devam ediyor. Neden önemli? Tanrıyı yakalayın diye! Biz müslüman olmayı o kadar hazır bulmuşuz ki… Acaba Rasulallah (SAV) şu an aramızda bulunsa ve bizi davet etse ne derdik? Biz de “atalarımızı nasıl bırakalım?” mı diyecektik? Bizim de öyle dediğimiz yerler olabilir mi? Oraları fark edip sizdeki tanrılığı yakalayın! Her bir ayet tet tek bizzat size hitap ediyor, görün.
Mübarek gün ve gecelerin beratımıza vesile olmasını diliyor, dua ve ibadetlerinizin kabul olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Edep; Ya Hu-169-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti