Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

VELİNİN İLMİ – 9

Esfele safiliyn hayatta her konunun, malzemenin ve fikrin pazarlama tekniği aynı temel üzerinedir; insanların “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını coşturacak, kamçılayacak şekildedir. Her konu bu iddiayı coşturmak, kamçılamak üzere planlanır ve bu yöntemle kendi dünyalarında yüzde yüz başarı elde ederler. Eğer talipseniz siz de şunu merak edersiniz: Herhangi bir ürün ve konuyla ilgili reklam ve pazarlama tekniğine, bu tekniklerin ana fikirlerine sırf “bu benim neyime hitap ediyor?” diye bakarsınız. Böyle bakarsanız zaten onu net görürsünüz. Pazarlanan şey bir mal değil de bir fikir empozesi de olabilir, ama duniHİ algı dünyasındakilerin pazarladıkları malzeme her neyse, sonuç değişmez: O ürüne pazarlama alanı açabilmek için kullandıkları tekniğin içinde insanın “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını kamçılayan, coşturan, motive eden bir şey mutlaka vardır. Lütfen dikkat buyurun, insanın öyle bir hali var ki, onun “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının hemen hemen en kuvvetli olduğu, ancak aklının en zayıf olduğu çizgisi odur. İnsan bunu şu üç haliyle gösterir:
1) “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını ÖFKESİYLE ortaya koyduğu an. İnsan bu iddiasını öfkesiyle hissettirmek istiyorsa, bu iddiayı öfkeyle ortaya koyuyorsa… 2) Bu iddiayı CİNSİYETİYLE hissedip aynı zamanda cinsiyetiyle de hissettirmek istiyorsa… 3) Kişi yönetemediği, YÖNETİLEMEYEN AÇLIK içerisindeyken “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına ait zalim ve kinci planlar yapıyorsa… Çok dikkat etmemiz gereken bu üç hal, insanı “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında en yukarıya götürür, aklını da en aşağıya çeker. Rabbim bizleri daimen uzak tutuverir inşaAllah (âmin).
Bu vesileyle oruç ibadetinin konumuzla ilgili bir cümlesini buraya koyalım. Bu cümle oruç ibadeti bu kadar olduğu için değildir, orucun konumuzla ilgili kısmıdır: Müslüman oruç ibadetiyle, açlığı “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası olmaksızın yönetmeyi öğrenir, hem de farkında olmadan. Bunu yönetirken açlıkla ilgili birçok şeyi Rahmani olarak fark eder: Samed olmadığını, Allah’ın Samed olduğunu… Allah, bunu fark etmekle bile biz mümin kullarına Samediyet Nuru ikram eder. Böylece kişi oruçla kendisinin Samed olmadığını tespit edip Allah’ın Samed olduğunu tasdik eder ve Samediyet Nuru kazanır, yani Samediyet konusunu anlayabileceği idraka ulaşır.
Öfke, cinsellik platformu ve yönetilemeyen açlık insan için öyledir ki; öfke, cinsellik platformu ve yönetilemeyen açlık hallerinde günlük akıl derecesi içgüdüler seviyesine düşer. Dikkat ederseniz, insan bu hallerinden sıyrılır da düştüğü hali fark ederse, zaten kendisi için “aklım başımda değildi” der. Bu hallerde günlük aklın zekât müessesesiyle hiç işi olmaz. Bunu fark eden ve günlük aklının zekâtını önemseyen talibin hayvandan aşağı sayılan bu çizgiyi hiç tanımaması gerekir inşaAllah. Şunu lütfen önemseyip dikkat edelim: Nefs-i emmare dediğimiz ve hayvandan aşağıda sayılan bu çizgiye arada bir düşmekle sürekli bu çizgide olmanın birbirinden farkı yoktur. Talip için diğeri öbüründen daha iyi değildir.
“Ya Hayr konuş veya sus!” prensibi daim olmalı, yani aklın zekatı sürdürülebilir olarak verilmelidir Bu prensipteki “hayr konuşmak” önerisine “bardağın dolu tarafını görmek” veya “olaylara Pollyanna bakış açısıyla yaklaşmak” gibi anlamayın, kesinlikle yanlış olur. Bunlar, “esfele safiliyn hayat tarzının sıkıntılarını biraz hafifletelim ama esfele safiliynden de çıkmayalım” anlayışının hayır tarifleridir. Nurunuzu (aklınızı) korumak ve yükseltmek istiyorsanız bunları lütfen önemseyin.
Konunun anlaşılabilmesi ve anlatılabilmesi için NUR’u; İslam Nuru, İman Nuru, Marifet Nuru, Lüb Nuru isimlendirmeleriyle sunmuştuk. Ancak bunlar böyle söylediğimiz gibi farklı nurlar değillerdir. Asıl var olan yalnızca Lüb Nuru’dur, Lüb Aklı’dır, Lüb bilgi havuzudur, Lüb (ihlâs) idrakıdır, Lüb manasıdır. Tümü aynı şeyin baktığımız pencerelere göre farklı isimleridir ama hepsi aynı nurdur. Neden ayrı isimler, peki? Lüb bilgi havuzundan yararlanılan bilgi seviyesini belirtmek için! Bu sebeple farklı nur isimleri sıralanmıştır.
Farklı nur isimleri olan her bir bilgi seviyesinin idrakı, his olarak kendisine ait bir renk de gösterir. Günlük Akıl yolculuğu Lüb Nuru’na ulaşırsa ki hedefimiz inşaAllah budur, bütün nur isimleri çakışır, tek nur olur; bütün akıl isimleri çakışır, tek akıl olur; bütün idrak basamakları çakışır, tek bir idrak olur; bütün manalar çakışır, tek mana olur. Yani böyle olduğu görülür. Ve bu manaya ihlâs manası denir, bu mana sahibine ihlâs sahibi denir. O zat artık aklı sebebiyle Lüb Sahibidir. Bilgisi Lüb manasının bilgileridir, yani bilgisi Ehadüs Samed bilgisidir ve bu da Allah Fıtratı üzere manadır. Bu mananın şehadeti “Eşhedü en lâ ilâhe illallahu ehadus samedûlleziy lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehu küfuven ahad”dır. Bu mananın duası; “Alâ hâzihiş şehadeti nahya ve aleyha nemütü ve aleyha nüb’asü inşaAllah”dır. Diyor ki: “Allahım bu şehadet manası üzere beni yaşatıver, bu mana üzere canımı alıver ve bu mana üzere beni yeniden diriltiver (ÂMİN).
Günlük Akl’ın Lüb Nur’una yolculuğu bu nura ulaşmakla tamamlanmış olur. Yolculuk tamamlanmış olur ama faaliyet tamamlanmış olmaz. Lüb Nuru faaliyeti iki basamaklı bir süreçtir: 1. Günlük aklın Lüb Nuru’na yolculuğu. Esas faaliyet, akıl Lüb Nuru’na ulaştığında yani artık devrede Lüb Aklı varsa başlar, ikinci basamak o zaman başlar. 2. Bu basamak iki aşamalıdır, iki şıklıdır. A) Lüb Nuru’nun Kalb’e, Sadr’a ve Beyin’e hâkimiyeti. B) Lüb Nuru tesir ve gücünün mana olarak ahirete intikâli. Lüb Nuru faaliyete geçtikten sonra dünya ve ahireti kaplar ki; o kişi henüz dünyadaysa onun kalbini, sadrını ve beynini kendi hâkimiyeti altına alır. Kişi ölümü tadınca bu nur, tesirinin ve gücünün manasını ahirete intikâl ettirir. Günlük Akıl Lüb Nuru’na kavuştuktan sonra Lüb Nuru yönetimi ele alır. Bu durumda; artık Fuad ihlâs bilgilerine göre rapor oluşturur. Kalbin fıtrat üzere manaları “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası kirinden temizlenmiş olduğu için Lüb Nuru Kalb’te Fıtrat üzere akar. Sadır dȗniHİ algı ve zanlarından temizlendiği için burada da Lüb Nuru Fıtrat üzere akar. Beyin alanlarında da Lüb Nuru Fıtrat üzere akar. Ve Talib, ahirete “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından arındırılmış bu Kalb manalarıyla intikal eder, ona “Selâm sana” denir; yani Selâm Yurdu’na intikal etmiş olur. Lüb Nuru onun gözünün, kalbinin ve kabrinin de nuru olur. “Nurlar içerisinde yatmak” elbette ancak böyle olur. Günlük aklın Lüb aklına, Lüb nuruna kavuşmasını hızlandıracak, yakalanan ihlâsın sürdürülebilir olmasına katkı sağlayacak, yaşanan ihlâsa cezbe katıp talib için cazibe oluşturacak, bütün bu gayretleri Allah ile muhabbete vesile kılacak bir his vardır ki bu Utanma Hissi’dir.
Utanma Hissi, ahseni takviym kalıba yüksek nur potansiyeli ile ikram edilmiş “Utanma Manası”dır. “Utanma mana”sını ifade amacıyla dillendirsek, kesinlikle “işte budur” diyebileceğimiz bir tanım yapamayız, yapılamamıştır da. Yalnızca, kimliği belirtilince yeterli veya yetersiz de olsa anlarız, o manayı tanırız. Utanmak deyince anlarız ama tarif et denirse edemeyiz, ifadeye çeviremeyiz, öyle bir manadır. Beş yaş ve altındaki çocukları düşünelim, onlara “yasak, yanlış, kötü, iyi” gibi haller telkin edilebilir. Ama onlara “ayıp” nasıl anlatılır, “şunu yapma ayıp olur” nasıl anlatılır? Şu kötü, şu iyi, şu yasak denilebilir ama “ayıp” ona nasıl anlatılır? Fakat iki üç yaşlarında bir çocuğun herhangi bir konudan mahcubiyet duyduğunu, utandığını görür, görür de şaşırırız. Hatta ondaki bu utanma manasını tanıyınca; “biz bu yaşımızda bu konudan utanmıyoruz, o nasıl utandı” der hayret ederiz. Demek ki potansiyel olarak bu mana onda var. Ancak esfele safiliyn hayata dȗniHİ algı ve zanlarıyla başlayan insan “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla kalp manalarına küfür formatı atınca “Utanma Manası” da bu muameleye tabii olmuş ve “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası vasıflı utanma hissi olarak beyinde alan açmıştır. Böylece, diğer manalar gibi utanma hissi de amacının dışında bir tanımla (gelenek göreneklere, inançlara, insandan insana, kadın ve erkeğe göre) üstelik çok göreceli olarak tanımlanmıştır. Üstüne üstlük, esfele safiliyn hayatta israf edilen, suiistimal edilen, kınanan, hor görülen, avam sayılan bir his muamelesi görmüştür. Böyle olunca, “Utanma Manası” bu esfele safiliyn uygulamadan utanmış ve nurunu özüne yoğunlaştırarak, görünen nur tesirinin derecesini düşürmüştür, YOK gibi kalmıştır.
Utanma manasının faaliyeti Haşyetullah manası faaliyetleriyle çok yakın ilgilidir. Bu yüzden, utanma manasını amacına uygun değerlendirebilmek için Haşyetullah tahsili gerekir. Haşyetullah tahsili ise ihlâs bilgilerini duymak, özümsemek, idrak etmek ve bu idraka göre irade ortaya koymak basamaklarını içerir. İhlâs manasının iradesi öyle bir elbise giyer ki talibin sadrını kaplar, sadrı dillendirir. İşte bu görünüş utanma manası nurunun devrede olduğunun göstergesidir. Bu sebeplerden Haşyetullah’ın elbisesi Utanma Manası’dır diyebiliriz. Bu iki mana (Haşyetullah manası ve elbisesi olan Utanma manası) çakışarak EDEB Manası’yla üst boyut kazanır, bir üst boyuta geçer. Utanma Hissi doğrudan Allah’a, Allah için, Allah’tan utanarak değerlendirilebilir. Bu değerlendirmenin bedenle ifadesi “Rükû” halidir. Salât ikâmesindeki rükû pozisyonu bu mananın harfidir. Yalnız Allah’a, Allah için ve Allah’tan utanarak olduğu için rükûdan doğrulurken dilinizle size Allah cevap verir: “SemiAllahu limen hamideh.” Siz bu cevabı duyar ve teslimiyet belirtirsiniz: Rabbena leke’l hamd. Artık size secde için izin verildi, öyleyse haydi secdeye: Allahuekber…
Bütün bunların takliden uygulanması bile büyük sevaplıdır ve yedi harften/manadan biridir. Bu sebepten “takliden yapıyor” etiketiyle kimseye kınayıcı bakmamak gerekir. Aksi takdirde Allah’ın işine cahiller cahili olarak karışmış oluruz, hafizanAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti