Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

NEFS TERBİYESİ 2

Bir kul “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan Allah’a karşı Kendinde Kendine Göre Var olan halini takdim ederken bilir ki kendisinin Kendinde Kendine Göre Var olan hali İlmullah’ta Allah’ın dileğinin bir suretidir; dileğinin bir sureti olarak da Allah’a göre “Var Gibi Görünen”dir. İşte bu Var Gibi Görünen’i takdim ederken, o kul bilir ki “BEN” demesi vehim kaynaklıdır ve “zanni BEN” hissidir, yani bu bir “Biiznillah BEN” deyiştir.
Tam bu noktada, nefs nasıl şekilleniyor, onu görelim. Kul Kendinde Kendine Göre Var olan halini Allah adına “BEN” (Biiznillah BEN) diyerek takdim ettiğinde böylece “nefs” şekillenmiş olur. Çok önemli bir noktadır burası, yani nefsin şekillenmesi! Nefs nasıl şekilleniyor? Kulda meydana çıkan duygu önce Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’dur. Yani Allah “kendi hissetmesi”nden emir buyurur, dilediği kulda kendisini hisseder; bu hissediş kula (ilmi surete) ait kayıtları olan kayıtlı bir hissediştir. Dolayısıyla ilk başlangıç bu Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’dur. Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu kişideyken, kişi o duyguyla hissettiğinde ilk hissettiği ise Kendinde Kendine Göre Var olandır. Bu ikinci basamak oldu. Önce Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, sonra bu duygu çalışmaya başlayınca (bu duygu çalışınca) kul Kendinde Kendine Göre Var olanı hisseder. Sonra bu hissettiğini takdim etmek için Allah adına “BEN” der ve böylece kulun nefsi şekillenmiş olur. Yani oluşan bu mana “kulun nefsi” demektir. Çünkü asli BEN “müstakilen VAR ve Muhtar” olan nefsi (Allah’ın zatını) temsil eder. Esasen, gerçekte “müstakilen VAR ve Muhtar” olan “BEN” diyebilir. Asli “BEN” deyiş bu sebepten Allah’ın Zatı’na aittir. Bunu bize Kur’an’ı Kerim Tâ-Hâ Sûresi 14. ayet ile öğretir:
“İnnenî enellâhu lâ ilâhe illâ ENE: Muhakkak ki BEN, evet BEN Allahım. La ilahe illa BEN…”
Ayetin meali böyle, biz tefekkür edelim diye ayetimizin manasal açılımına bakacağız ama önce küçük bir not ekleyelim: Meal başka şeydir, manasal açılım başka şey; ayetlerimizin kastını, hedefini, bize önerisini, bize öğrettiği hakikati daha iyi anlamak istiyorsak manasal açılım önemlidir! Öyleyse Ta-Ha Suresi 14. ayetin manasal açılımına bakalım: “Müstakilen VAR ve Muhtar olarak ancak ben “BEN” derim” Ayetten bu manayı çıkarıyoruz: “La ilahe illa BEN: Müstakilen VAR ve Muhtar olarak başka BEN diyen yoktur, ancak BEN.” (Yılmaz Dündar, Kader, Nefs Terbiyesi Bölümü)
Nefsin şekilleniş adımlarını anladığımızda “nefs Allah’a aittir” sözünü de anlıyoruz. Dışı olmayan, Tek ve Gerçek Var olan Rabbimiz Allah’ın bize (nefslere) henüz mana alemindeyken sorduğu “Rabbiniz değil miyim?” sorusuna (“Rabbiniz Allah’tır” öğretişine) verdiğimiz cevap, kendinde kendine göre var halimizle verdiğimiz cevaptır. O anda (mana alemindeki) “kendinde kendine göre var” halimiz için Rabbimiz Allah dışı olmayandır. Henüz bu idrakte oldukları için nefsler bunu bilerek cevap verdi. Rabbimiz Allah’ın “Rabbiniz BEN değil miyim?” sorusu da şöyle tefekkür edilebilir: Size kendinizi hissettiren, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygunuzu oluşturan, kendinizi hissetmeyi öğreten, kendinizi nasıl hissedeceğiniz hâl için lazım olan rızkları size veren BEN değil miyim? Bu soruya nefslerin “Bil fiil şahidiz, Rabbimiz SENSİN” demeleri mana aleminde (ahseni takvim fıtratta) çok normaldir. Çünkü Rabbimiz Allah’ın dışı olmadığını, nefslerin O’ndan ayrı olmadığının bilincinde bir nefs halini yaşamakta tüm nefsler, bu yüzden verilen cevap aynıdır, tektir. Bu tüm yaratılmışlar için (elbette tüm insanlar için de) böyledir.
Dünya hayatına başlamayan insan ahseni takvim halden reddedilerek aşağıların aşağısı hale düşünce, kendimizi Rabbimiz Allah’tan ayrı gören esfele safiliyn format da çalışmaya başladı. Sonuçta Allah’a verdiğimiz o sözü unutup kendimizi (BEN deyişimizi, hissedişimizi, nefsimizi) Rabbimizden ayrı müstakil zanneden ve buna çok kuvvetle de inanan bir idrakla yaşamaya başladık, işte dünya hayatı denilen (bütün kötülüklerin anasıdır denilen) bu idrakın yaşantısıdır, bu idrakla dünyada yaşamaktır.
Bu idrak, bu algı (dunihi algı) dünyaya gelişimizle birlikte fonksiyon kazanan nefsin şerri ile birlikte aktifleşti. Aktifleşen nefsin şerri, (Vahid Ehad Samed olan Allah’ın dışı var zannedip) kendini Rabbi Allah’tan ayrı ve O’nun dışında gören, “Allah var, ben de biz de müstakilen varız, yaratılanlar da müstakilen var” diyen dunihi bir algı (ve dolayısıyla ilahlık hissiyatlı bir yaşantı) oluşturdu. Bu dunihi ikilik nefsin şerrinin aktif olduğu yerdedir, haldedir, vehmin zulmeti idrakında yaşanır. Nefsin şerri nasıl oluşuyor? Billahi imanlı kulların, dunihi algıyla iman edenlerin (yani müşrik olarak Allah’a iman edenlerin) ve iman etmeyenlerin yaratılışı aynı şekilde (ahseni takvim) olmasına rağmen dünya hayatıyla başlayan esfele safiliyn (Allah’tan uzak düşme hali, aşağıların aşağısı idrak) nefsin şerrini ortaya çıkarır. Yani: Billahi anlamda Allah adına söylediğimiz “BEN” takdimi Rabbimiz Allah’ı bilen hakikatine uygun NEFS iledir; dunihi anlamda kendi adı namımıza (yani müstakilen varım sanarak) söylediğimiz “BEN” takdimi ise aktifleşen nefsin şerri iledir. Bunu fark eden (kendisine bu fark ettirilen) kullar olarak gayretimiz, nefsin şerrini meydana getiren esfele safiliyn yapıyı ve ona ait ürünleri (dunihi algı ve zanlarını, müstakilen varım ve muhtarım zannını, ilahlık hissiyatını; yani tümünü birlikte söylersek heva ve hevesleri) çok iyi tanıyıp, bu halleri önce reddetmek sonra da tek tek reddetmek üzeredir, tüm gayretimiz bunun için olmalıdır.
Dunihi algı varsa o algıda nefsin şerri şekilleneceği için yaşantısını, tercihlerini duniHi anlamda hürriyetle dizayn eden, duniHi algı ve zannlarının tesirinde olan, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla kendi adı namına “BEN” diyen her kişide kesinlikle NEFS değil NEFSİN ŞERRİ vardır ve hakimdir. Elbette onda da başlangıçtaki ilk duygu aynıdır, yani Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’dur, nefstir. Onlarda da süreç aynıdır: Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu kula Biiznillah geldiğinde o duyguyla hissetmeye başlar ve kayıtlı olduğu için o kayıtlar içerisinde hissederken Kendinde Kendine Göre Var’ı, NEFS’i hisseder. Ancak Kendinde Kendine Göre Var’ı takdim ederken kendi adı namına “BEN” diyerek, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla takdim ile yaşayanlarda (yani dünyaya gelen esfele safiliyn yapıdaki her kulda) “Nefsin Şerri” şekillenmiş olur. Oysa hayatını, tercihlerini Billahi anlamda hürriyetle “BEN” diyerek yaşamaya ve bunun gayretine başlayan bir talip “Nefsi” ile, yani nefsin hakikatine uygun mana ile yaşar. Yani Billahi manada “BEN” diyerek hürriyetini (tercihlerini) yaşayanda NEFS, duniHi anlamda hürriyetle (tercihlerle) “BEN” diyende ise NEFSİN ŞERRİ oluşur. Nefsin hakikatine uygun yaşantıdaki kulda “vehim” idrakı veya daha ilerisi yaşanırken, nefsin şerri kişiliği ile yaşayanlarda duniHi algının hissettirdiği “Vehmin Zulmeti” hali yaşanır. Vehmin Zulmeti halini yaşayan kulun kişiliğinin adı nefsin şerridir. (Yılmaz Dündar, Keder, Nefs Terbiyesi Bölümü)
Allah inancı olmayan kullar zanlarıyla kendilerini müstakil ve muhtar hissederler. Böyle hissettikleri ve bu hislerini de çok sevdikleri hatta hissettikleri bu zanlarına âşık oldukları için de nefsin şerrinden (bu kişilikten) kurtulmak istemezler, kurtulmak akıllarına bil gelmez. İşte halimiz bu, dünya yaşantısında inanıyorum diyen bizlerin bile belki de hali bu, maalesef böyleyiz yani. Bu sebeple insanlara hatta inananlara bile nefsin şerrini daha da güçlendirecek bakış açıları içeren düşünceler, felsefeler cazip gelir de onlara kolayca çoğu zaman da inanış adına meylederler. Bize Allah’ı Vahidiyet’i ile tanıtan ilim ve o ilme ait yazılar, bilgiler, kişiler, haller neredeyse hiçbirimize cazip gelmiyor, bu yüzden. Dunihi anlamda Allah inancı olanlar elbette “Allah’ı” reddetmiyorlar ama algılarıyla Allah’ı örtüyorlar, öteliyorlar, çok dindar bile olsak bu böyle. İnanan bu kişilerde Allah’a inanıyor olmanın beyanı var ancak Allah hakikatinin doğru manasal açılımı ile oluşan idrak yoktur, bu sebeple de genellikle inandıklarını söyledikleri şeyleri hayat tarzı olarak uygulayamazlar, yanlış algıyla dini kuralları uygulayanlar ise çok farklı bir dünya oluştururlar.
Billahi imanla nefs terbiyesi sürecine talip olanlar, İslam dinine ilk kez girenlerin yaptığı beyanı (eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu şehadetini) önce manasal açılım olarak doğru şekilde bilmelidir ki şöyledir: “Kesinlikle şehadet ederim ki Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Başka müstakilen var ve muhtar iddiaları yalandır, iftiradır, batıldır, YOK hükmündedir. Yine kesinlikle şehadet ederim ki Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, O’nun Kulu ve Rasülü’dür.” Diğer bir beyanımız olan “Amentü Billahi” beyanının da manasal açılımını şu manada anlıyor olmalıyız: “Ben Allah’a Billahi anlamda iman ediyorum. Yani duniHi algı ve zanlarını reddediyorum, sadrımı bu zannlardan ve onun heva ve heveslerinden temizlemeye çalışıyorum.”
Bu manasal açılımları yaşamaya başladığımız, bunun gayretini gösterdiğimiz hayat nefs-i levvame yaşantısıdır, nefs terbiyesi (seyri süluk) bu yaşantıyla başlar. Bu nefs terbiyesi, bu nefs temizliği, bu seyri süluku kolay ve güzel, hayrlı ve bereketli olacak şekilde biz inanan kullara da lütfetmen için Allahım sana sığınıyoruz: Allahümme ahricniy min zulümâtil vehmi ve ekrimniy bi nûril fehmi. Allahım, lütfen beni vehmin zulmetinden çıkar ve bana nurunla bir anlayış ikram et. Ben o anlayışla Billahi anlamda iman edeyim, Billahi anlamda bir hayat tarzı oluşturayım, Billahi anlamda senin adına kendimi takdim edip de “BEN” diyeyim (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti