Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Nefs Terbiyesi 6

Nefs terbiyesine girebilmek, başlayabilmek ve ilerleyebilmek için ilk şart şu iki algıyı bilmek ve dünyaya her gelen insanın dunihi algısı aktif olarak geldiğini fark etmektir. Çünkü nefs terbiyesi zaten bu dunihi algıdan kurtulma terbiyesidir, eğitimidir, bunun sürecidir. Nefse dunihi algı ile zulmetmekten kurtulmak, onu Billahi manada hissedip, Billahi manada nefs ile yaşamaktır nefs terbiyesi.
Dunihi algıdaki ve Billahi idrakteki iki ayrı hayat tarzının temelinde, bu yaşantıları destekleyen, bu yaşantılara imkân veren iki unsur nefs ve nefsin şerridir. Billahi idrakte yaşayan veya bu idrakın yaşantısına talip olan bir kul nefsi ve nefsin şerrini birbirinden çok net biçimde ayırıyor, nefsi ve nefsin şerrini tanıyor olmalı ki yaşantısında nefsin şerrinden korunma gayreti gösterebilsin (yani nefs terbiyesini doğru ve sonuç alabilecek şekilde uygulayabilsin). Dunihi algıda yaşayanlar nefsi ve elbette nefsin şerrini de tanımadıkları için, nefsin şerriyle sürdükleri yaşantıyı normal ve doğru zannetmektedirler. Eğer inanmışlarsa yani müslüman ise bu yaşantıya namaz (salat), oruç, hac ve diğer uygulamaları ekleyerek doğru yolda olduğunu düşünürler. Böyle bir yanlış üzerine (yani dunihi algı üzerine) bir hayat inşa edildiği için de yaşadığı sıkıntıları, çevresiyle olan didişme, küslük, haset, nefret ve kavgalarını, eşiyle olan tartışmalarını, trafikte yaşadığı stresi hayatın normal telaşları zanneder. Oysa bilmiyor ki; nefsin şerrinin yönettiği yaşantıda doğru (hak, hakkani) iletişim bulunmadığı için dunihi algıya ait yaşantıda gizli veya açık, düşük veya yüksek ama hep sıkıntı, hep stres vardır. Bunun varlığını anlayabileceğimiz çok önemli bir nokta konuşma dilidir, dilimizdir, beden diliyle, mimiklerimizle veya dilimizle söylediklerimizdir.
Dunihi algıda olduklarını fark etmedikleri için kendiliğinden ve doğal biçimde bu algılarıyla yaşayan insanlar hayatla (yani Allah’ın sistemiyle, dolayısıyla da Allah ile) kavgalıdırlar; Allah’ın sisteminden, yarattıklarından, aslında Allah’tan nefret etmektedirler. Bu hissiyatlarını eğer güçlülerse fiilleriyle gösterirler. Eğer güçlü değillerse, yeterince güçlü olmadıkları pozisyonlarda kavgayı göze alamayacakları için kavga (öfke, nefret) duygularını gizleyip pasif ve çaresiz gibi yaşama yolunu seçerler. Bu durumda nefret, öfke, haset, fesat, şikâyet, itiraz, didişme ve kavga kimyasını ya duyguları ile veya konuşmaları ile gösterirler. Kavga ve onu gösteren öfke, şiddet, nefret ve saydığımız diğer davranışların tümü nefsin şerrinin aktifliği sonucudur; bunu çok önemsemeliyiz ve kendimizde 7/24 bunu takip etmeli, bundan iz, eser, koku, kimya kalmayınca kadar da bununla mücadele etmeliyiz. Kişiler genellikle kötü/yanlış bir davranışta bulunduğunda “şeytana uydum” diye kabahati, suçu bir başkasına yıkarlar ve kendilerini aklarlar, oysa durum hiç de onların (bizim) dediğimiz gibi değildir; bu gibi durumlarda, dunihi algıyla yaşantıya hâkim olan nefsin şerrinin daima başkalarını suçlayan hali, vasfı hemen fark edilmelidir. Bu bir şirk halidir çünkü bu davranışlarda sözde kibir (sözde mütekebbirlik) gizlidir. Bu yüzden, dunihi algıya ait öfke duygusu var olduğu sürece (bu duygu Allah’ın Celal vasfına zulümdür), bu sebeple nefs terbiyesi yürümez, ilerlemez, olmaz yani. Bu haldeyken insan çevresine karşı iyi, hoşgörülü, uyumlu olma yolunu seçse bile nefsin şerri davranışlarını kaldıramaz, hümanist bir insan olarak yaşar.
Eğer nefsin şerrinden, vehmin zulmetinden, dunihi algıdan, esfele safiliyn yapıdan kurtulmak istiyor ve bu konuda bir “kısa yol” tuşu arıyorsak şu ayete çok ama çok dikkat kesilmeli ve ayetimizdeki manayı fark edip, korkmalı ve kurtulmak için e gayret göstermeli, umutlanmalıyız:
Muhammed Sûresi 30: “Dileseydik elbette onları sana gösterirdik de simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki sen onları kavlin lahnından (sözlerinin kastından yani sözlerini hangi algıyla söylüyor oluşlarından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.”
Ayetimizdeki “sözün kastı” tam da bunu (dunihi algı ve Billahi idrak ayrımını, bu farkındalıkla nefs terbiyesi yolunun hayati oluşunu) anlatıyor. Konuşma ve dil öyledir ki bazen o kadar yumuşak, naif sözcükler ve cümlelerle bir şekilde kendimizdeki kibri, mütekebbirliği (elbette sözde kibir ve mütekebbirliği çünkü gerçek kibir ve mütekebbirlik Allah’a aittir, dunihi algıya değil), işte bu sözde kibir duygumuzu (yani nefsin şerrini) yaşatmaya, beslemeye çalışırız da bunun farkında olamayız. Onun için ayetimizin devamında “Allah amellerinizi bilir” diye uyarılıyoruz. Anlıyoruz ki mesele öncelikle sesimizin yüksekliği veya yumuşaklığı, cümlelerimizin ince, zarif, kibar tarzda olması değil nefsimizin şerriyle (yani dunihi algı ile) konuşmamak gerekiyor. Kişi dunihi algıda yaşıyorsa sessiz sakin suskun bir tavırla da kibir duygusunu (nefsin şerrini) gösterir.
Müminun Sûresi 1: “Hakikaten şu müminler kurtulmuştur.”
Müminun Sûresi 3: “Onlar ki lağv (yalan söz, dunihi algı ile söylenen, batıl söz)den yüz çevirenlerdir.”
Bu iki ayetle bize ikram edilen mana nedir, nasıldır acaba diye bakacak olursak, “kurtuluşu yakalamış olan müminler, nefsin şerrinin konuşma dilini terk etmişlerdir” manasını çıkarırız (Yılmaz Dündar, Kader, Nefs Terbiyesi Bölümü).
“Ve onlar zûr’a (yalana) şahitlik yapmazlar. Lağv’a (batıl söze) rastladıklarında şereflice geçip giderler.” (Furkan 72)
“Onlar orada (Adn cennetlerinde) lağv (batıl söz) değil ancak selam işitirler.” (Meryem 62)
“Onlar cennette ne bir lağv ne de bir yalan duyarlar.” (Nebe 35)
“Orada (cennette) lağv (batıl söz) işitmezler.” (Gaşiye 11)
“Ve onlar cennette hem kavilden tayyip olana hidayet olunmuşlardır hem de Hamid’in Sıratı’na hidayet olunmuşlardır.” (Hac 24)
Bütün bu ayetlerin özü olarak diyebiliriz ki: Nefsin şerrinin konuşma dili esfele safiliyn hayat tarzının normali ve gereğidir. Beyin nefsin şerrinin bu konuşma diline normal dil sanarak, doğru dil sanarak alışmış ve buna göre tertip almış ve bu hal beyinlerimizde bir kullanım izi yapmıştır. Çünkü nefsin şerrine ait konuşmalar kalbimizin bilgi platformunun üzerini örterek, kullanıla kullanıla beyinde bir iz oluşturur. Bu nefsin şerrine ait konuşma dili normal ve hayatın gereği olarak kabul edildiği için de bu iz hem çok derin ve çok sağlam hem de rahatsız olmadığımız bir durumdur. Gün içerisindeki tüm konuşmalarımız maalesef bu minval üzeredir, din konuşuyor olsak bile. Eğer dunihi algının tesiriyle konuşuyorsak bu durum kaçınılmazdır, böyledir. Nefs terbiyesine talip olan ne yapmalı peki? Beyindeki bu izden daha derin bir iz oluşturacak şekilde hak konuşmalı, hayr konuşmalıyız. Yani kelime seçimlerimiz, cümle kurmalarımız Billahi iman ve idrakla olmalıdır. Ki bu bir hadis ile de Efendimiz (sav) tarafından bize öğretilmiş, öğütlenmiştir: Ya Hayr konuş ya da sus! İşte bunu yapmazsak (yani dunihi algıya ait konuşma dilinin izini temizleyecek ve daha derin bir iz oluşturacak şekilde Billahi idraka ait bir konuşma dili oluşturma gayretinde olmazsak) bu yanlış olan konuşma tarzından kurtulamayız. Bu kural diğer kurtulmak istediğimiz şeyler için de geçerlidir: Yüksek bir gayret göstererek daha derin bir iz, Hak bir iz oluşturmak! Çünkü:
Kurtulmaya çalıştığımız her bir davranışımız beynimizde nefsin şerri gereği, duniHi algı ve zannları gereği, bunun oluşturduğu heva ve hevesler gereği özellikle de “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası gereği çok derin izler yapmıştır. Bu konuda bu gibi bilgileri okumakla yani bilgi sahibi olmakla, bazı basit denemeler yapmakla, ufak tefek gayretler göstermekle kurtulmak mümkün olmaz çünkü o izler hemen silinmez. Yanlışlarımızdan kurtulamayışımızın sebebi budur: Bir bilgi sahibi olmakla, birkaç deneme yapmakla kurtulacağımızı sanmak! Oysa o yanlışın beyinde derin bir izi var, o iz orada dururken sizin edindiğiniz bilgi ve yaptığınız yetersiz çalışmalar beyindeki o izi yok etmeye yetmiyor, çünkü çok yüzlek kalıyor. Antrenman programları da böyle değil mi? Kişinin mevcut kas izinin aşılabilmesi için spor antrenmanlarının o izi aşacak güçte, sıklıkta ve tekrarda olması gerekiyor ki kaslar daha güçlü ve zinde yeni bir kıvama kavuşsun. Değilse birkaç adım atmak yetmiyor, kasınızı değiştirecek bilimsellikte bir zorlamayı sürdürülebilir şekilde yaşamanız gerekiyor. Nefs terbiyesinde de durum böyledir. Nefsin şerrinin oluşturduğu ize ait derinlik durduğu sürece ondan kurtulamıyoruz. Konuşma dili için de böyledir.
Dünya hayatında nefsin şerrine ait konuşma dili hayatın normali ve gereği haline gelmiş ve beyinde çok derin bir iz yapmıştır. Bundan daha derin bir iz yapmamız lazım ki nefsin şerrinin bu konuşma dilini kendimizden atabilelim, silebilelim. Bunun için de bizim çok kuvvetli, arzulu, ısrarlı, inatçı bir mücadele göstermemiz gerekiyor. Dikkat edelim ki konuyu bilmek, bazı denemeler yapmak istenen başarıyı getirmiyor.
Bu mücadeleyi yaparken süreci kısaltacak, beyne olumlu yönde ve hızlı tertip aldıracak bazı hissi baskılar da önemlidir. Nelerdir ve nasıldır bu hissi baskılar?
Samimi olarak Allah’tan utanma hisleri…
Samimi olarak Allah korkusu hisleri…
Samimi olarak Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanma arzusu hisleri…
Eğer bu hislere sarılır ve bu hisleri canlandırırsak yani kendimizi bu hislerle canlı ve hayatta tutmaya çalışırsak, yaptığımız bu mücadeleyle, bu hislerin oluşturacağı tesir beyinde öğrenme ve alışkanlık edinme çabukluğunu sağlayacak, beyinde oluşacak derin izi hızlandıracaktır (Yılmaz Dündar-Nefs Terbiyesi).
Çok önemseyelim ve inşaAllah hiç unutmayalım ki nefsin şerrinin konuşma dili hayatın normali haline geldiğinden kendiliğinden akmaktadır, yani nefsin şerriyle konuşmak için bir çaba gerekmiyor.
Dunihi algı sebebiyle bizde çok güçlü olan ğıll (haset kökenli göz dikme ve nefret) ile kıyas yapmak, şikâyet eden didişen tarzda konuşmak, kendimizi daima aklayarak veya sızlanarak, hep bir itiraz geliştirerek, beğenmeyerek, şikâyet ederek konuşmak, gerekmediği halde yemin ederek konuşmak, daima emir veren konuşmalar yapmak, kendimizi veya bir başka dunihi algılı kişiyi yücelterek konuşmak gibi konuşmaların kastı hep aynıdır: Nefsin şerriyle konuşmak! Bütün bunlar nefsin şerrinin konuşma dili çıktısıdır. Maalesef bu konuşma dili ise hayatımızın vazgeçilmez dili haline gelmiştir. Girdiğimiz herhangi bir ortamda konuşulanları bu gözle incelemeye çalışırsak bu konuda farkındalığımız daha da artacaktır. Ekonomi, eğitim sistemi, eşimiz, çocuğumuzun okul başarısı gibi örneklerde hemen bunları görebiliriz. Konu ne olursa olsun nefsin şerri konuşuyorsa eğer sürekli bir tatminsizlik içindedir. Hiç mutlu olamaz. Eşini şikayet eder, işini şikayet eder, çocuğunu şikayet eder hatta bu durum çoğu zaman Rabbini şikayet etmeye kadar gider. Farkında olmadan içerisine girdiği bu kısır döngü onun hayatını çekilmez hale getirir. Bu durumun farkına varamayan insan huzursuzluk, tatminsizlik, mutsuzluk içerisinde bir ömrü tamamlar ve ölür. Ancak bu durumu fark edip bundan kurtulma çabası içerisinde olan inanan Rabbimizin yardımıyla nefsin şerrinin konuşma dilinden kurtularak cennet dilini öğrenir. (Tirmizî, De’avât, 70)de bize öğretilen, bizim bu hallerden kurtuluşumuzu kolaylaştıracak olan duamızla tamamlayalım inşaAllah:
“Allâhümme elhimnî ruşdî ve e’ıznî min şerri nefsî: Allah’ım! Bana doğru olanı ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti