Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Nefs Terbiyesi 7

Dunihi algı ile yaşayan için nefs terbiyesinin anlamı yoktur, çünkü hem dunihi algıda (o algıdan habersiz ve memnun) yaşayıp hem de nefs terbiyesi yapılamaz. Dunihi algıda nefsin şerrine uygun yaşamak asıldır; hatta nefsin şerrine uygun hayat tarzı, “dini kurallar” olarak bilinen uygulamalar harfiyen yerine getirilerek de yaşanıyor olabilir. Zaten dunihi algı ve Billahi idrak fark edilmemişse, dindarlığı dunihi kapsamda yaşıyor olmak büyük ihtimalle kaçınılmazdır. Belki de insanların büyük çoğunluğunun hayatı bu kısır döngü içerisinde akıp gidiyor olabilir. Dunihi algıdaki insan eğer dindarsa bile birilerine, bir şeylere hep kızar, hemen her şeyden ve herkesten şikâyet eder, inananlara bile değişik sebeplerle (benim gibi düşünmüyor, benim gibi giyinmiyor, benimle aynı grupta değil, benim okuduğum kitapları okumuyor gibi sebeplerle) kin besler ve her durumda bir başkasını suçlar; sonuçta bir türlü mutlu olamaz çünkü mutluluk dunihi algıya kapalıdır.
Bir kul ne zaman ki böyle bir yapı, böyle bir idrak ile yaşıyor olduğunun farkına vardı, o zaman bu dunihi idrakten kurtulma telaş ve gayretine girer. Bu o kulun hicretinin ve büyük cihadının başlaması demektir. Dışarıdan bakanlar için oldukça zor bir süreçtir bu. Fakat yaşayanı için ise çok yüksek bir haz, çok yüksek bir huzur, çok hoş bir desteklenişin yaşandığı, yaşanmaya başlandığı, hiçbir şeye değişilmeyen bir süreçtir. Önceki yazımızda altını çizdiğimiz bir hususu önemi ve olmazsa olmazlığı sebebiyle yeniden hatırlayalım istiyorum: Nefsin şerrini fark edip de ondan kurtulmaya talip olan için onun çok önemli göstergesi dildir, konuşmadır; nefsin şerrinin insandaki son çıktısı konuşma dilidir. Bu çok önemli ipucunu bize Muhammed Suresi 30. Ayetin öğrettiğini hatırlarsak, bu yaklaşımımızın bir beşerî yorum olmadığı, tamamen bir ayetin önerisi ve yol göstermesinin dile getirilişi olduğu görülür ki talipler için bir önerinin ayet ve hadis kaynaklı olması çok hayati, çok önemlidir. Demek ki nefsin şerrinden, onun küçük ve önemsiz gibi görünen belirtilerinden ve detaylarından kurtulmak istiyorsak dil (konuşma) müthiş hızlı yol aldıran bir kriterdir; konuşmalarımızı takip ederek nefsin şerrini kendimizde çok kolay yakalayabiliriz. Bu durumda konuşma dili üzerinden nefsinin şerrini yakalamaya çalışmak ve yakaladıkça terk etmek çok değerli, çok hızlı, çok etkili bir nefs terbiyesi usulü olarak bize yardımcı olabilir. Ama hemen hatırlatalım ki nefs terbiyesinin Biiznillah başarıyla sonuçlanabilmesi için; nefs ve nefsin şerri, ilahlık hissiyatı, müstakilen varım ve muhtarım iddiası, dunihi algı ve Billahi iman, esfele safilin ve ahseni takvim, şirk ve küfür, kitap ve ilim gibi tanımları doğru (yani Kur’an ve Sünnete uygun) yapıyor olmamız gerekir.
Nefsin şerrinin konuşma dili zan üzerinedir. Kelime anlamı olarak zan “Hak bilgiye (gerçeğe) ulaşmayı engelleyen düşünce, aslı olmayan kuruntu” gibi manalara gelir. Örneğin, Allah hakkında veya bir kul hakkında O’nun bir vasfı, bir özelliği için gerçeği bilmediği (yani Allah’ı tanımadığı, kulun halini bilmediği) halde öyleymiş gibi bir anlatım tarzı geliştirmek nefsin şerrinin konuşma diline aittir.
Nefsin şerrine ait dile sahip olanlar eğer bu durumlarının farkında değillerse ve bu durumlarından rahatsız değillerse bir ömür bu dili kullanırlar. Bu sebeple eş dost, akraba ve arkadaş buluşmalarında konuşmalar genellikle zanlar kaynaklı olmaktadır. Nefsin şerrinin konuşma dilinin hakim olduğu ortamlarda “bence“ ile başlayan cümlelerin nefsin şerrine ait konuşma diline ait olduğunu görebiliriz. Oysa Rabbimiz bizi “zan”dan sakınmamız için uyarmaktadır, Hucurat Sûresi 12: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan (aşırısından, ilerisinden, yalan ve iftira olanından) sakının/kaçının. Muhakkak ki zannın bir kısmı şirk günahıdır.”
“Zandan sakının/kaçının; çünkü zan yalanın ta kendisidir. Birbirinizin konuştuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin özel hallerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize karşı ğıll taşımayın (kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin). Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buhârî, Edeb, 57)
Ayet ve hadislerimizin uyarısı çok net: Zandan sakının. “Zan”ın ne olduğunu bilmezsek bu ayetleri yaşantımızda uygulayabilmek hiç mümkün olabilir mi?
Kul aslında İlmullah’taki “Var Görünen” halini zannla bilir, o da bir Zan’dır ama Hakk zandır. Allah’ın varlık kurallarına göre yani Allah’ın “gerçek var” oluşu hakikatine göre kulun kendisini var hissetmesi de bir zandır. Daha edepli söylemek gerekirse o hale “Var Gibi Görünen” diyoruz. Var Gibi Görünen halimiz, işte o bir zandır. Bunu, bu zannı sağlayan mekanizma ise vehim nurudur (Nefs Terbiyesi-2, Yılmaz Dündar).
Çok açık, çok belirgin, çok net ve öğretici bir ayetimiz var (Hucurat Suresi 12): Ey iman edenler! Zannın çoğundan (aşırısından, ilerisinden, küfür olanından, haddi aşanından) sakının (kaçının). Muhakkak ki zannın bir kısmı şirk günahıdır.”
Bu noktada hatırlamalıyız ki zan bir nimettir çünkü var gibi olan halimizi ve diğer var görünenleri o zanla biliriz. Bu zan nasıl oluyor da aşırı oluyor? DuniHi algıyla zannın yönü değişir de o zan Allah’a karşı kullanılmaya başlanırsa, işte o idrakte olan için Rabbimiz buyuruyor: Zannın bazısından (yönü değişmiş olanından, Allah’a karşı edepsiz, haddi aşan ve asi olanından) kaçının. Çünkü artık zan o noktadan itibaren şirk günahı haline gelmiştir. Bizim ele alacağımız zan budur, buradan başlamaktadır. “Zanlara dayalı fikirler ileri sürmekten, iddialarda bulunmaktan sakınmak gerekir” dediğimiz bu zanlardır. “Zanların çoğundan, aşırısından sakının” ayetini anlayabilmek için de duniHi algı ve zanları mekanizmasını, “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını bilmek şarttır. Değilse “zanların çoğundan kaçının” ayeti nasıl izah edilebilir? Bu durumda ayetimizin manası, manasal açılımı bilinemeyeceğinden herkes kendisine göre bir “zan” tarifi yapar. Oysa doğru tarifler/tanımlar yapmazsak, bu yolda kendimize bir sınır koyamaz. Tanım yapamaz ve bir sınır koyamazsa kişi mücadele edemez. Bu yüzden daima bir Hakk tanım yapıyor ve o Hakk’a göre de bir sınır koyuyoruz.
Yasal yanlış olan zanlar var. Ancak duniHi algı bu zanların yönünü değiştirdi. Hucurat Sûresi 12. ayette Rabbimizin bize öğütlediği gibi duniHi algıyla yönü değişmiş, aşırı hale gelmiş, Allah’a karşı olmaya başlamış zanlardan, bu zanlarla ilgili fikirler ileri sürmekten, bu zanlara dayalı iddialarda bulunmaktan sakınmamız gerekiyor.
Korunmamız gereken “Zan’ın ne olduğunu öğrendik. Öyleyse hayatımızda zanlarımızla mı yoksa Billahi hakikate uygun imanla yaşayıp yaşamadığımızı önemle takip etmeliyiz. “Bence şöyle söylemek istedi… Onun beni sevmediğini düşünüyorum… Sanırım tekrar gelmeyecek…” gibi cümleler büyük çoğunlukla nefsin şerrinin konuşma diline aittir. Maalesef, kendi düşüncelerimi olarak gördüğümüz için konuşma dilinden rahatsız olmayız; çoğu zaman bir başkası hakkında hem de aslını bilmediğimiz konularda fikir beyan etmekten çekinmeyiz. Bu nihayet öyle bir noktaya gelir ki zan temelli fikirlerle kurduğumuz cümleler hayat tarzımıza/davranışlarımıza yansır. Mesela, bizi sevmediğini zannettiğimiz arkadaşımıza karşı daha mesafeli oluruz; bu durum aramızdaki ilişki ve iletişimi olumsuz etkiler de zanlarımız sayesinde kaybetmeye başlarız… Dünya ve ahiretin huzuruna talip olan için nefsin şerrinin konuşma dili kaynaklı zanlardan kurtulmak esastır, önceliklidir, olmazsa olmaz hükmündedir.
“Allahım, senin hakkında, senin düzenin hakkında yanlış şeyler düşünmekten, konuşmaktan, okumaktan, yazmaktan, yanlış hal ve hareketlerden sana sığınıyoruz, lütfen merhamet ediver ve bağışlayıver de bütün bu yanlışlardan bizi koruyuver, kurtarıver (âmin).”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti