Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu 12

NASIL CÜMLELER KURMALIYIZ?
Dilimizle ilgili olarak konuşurken dikkat edeceklerimizi sıralıyorduk:
1. Suçlayan cümleler kurmamak lazım.
2. Kendimizi aklayan cümleler kurmamak lazım.
3. Şikâyet cümleleri kurmamak lazım.
4. Övgü cümleleri, övünen cümleler kurmamak lazım.
5. Sızlanma ve mağdur hissi uyandırma cümleleri kurmamak lazım.
6. “Ben” hissini yüceltme cümleleri kurmamak lazım.
7. Hakk yolda olmayan kıyas cümleleri kurmamak lazım.
8. Emir cümleleri kurmamak güzel olur.
9. Zihin rehberinize bir kulu “sözde bir noksan” ile etiketlememek lazım.
10. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız konuların peşine düşmemek lazım.
11. İlahlığın göstergesi olarak yemin etmemek lazım.
12. Allah’ın hükmüyle didişen cümleler kurmamak lazım.
Bunları açıp genişletip konuşacağız, şimdilik bir başlıkları olsun, akabinde konuşuruz. Mesela:
Özellikle 8. Madde “ben daha hassas davranmak istiyorum” diyenler içindir. Öyle düşünürseniz kimseye “getir, götür, yap, et” demezsiniz, başka türlü cümle kurarsınız, “getirsen iyi olur, getirir misin?” gibi. Buradaki hassasiyet şu: Emir Allah’a aittir. Kişi böyle düşünerek hassas davranabilirse, inanıyorum ki Rabbim karşılığını çok bol verecektir. Eğer siz “emir Allah’a aittir, emir cümlesini Allah kurar” derseniz, bu hal ilahlığı kökünden kesip atan bir şeydir. Ben ilah değilim ki emir cümlesi kurayım, emri ilah verir, o da “La ilahe illallah.” Bir cümle emir olarak nasıl söylenir bakalım. Mesela yanınızda çalışan elemanınız geldi ona “şu siparişleri ver” diyorsunuz. Bunu söylerken de diğer tarafa bakıyorsunuz, oysa onun geldiğini biliyorsunuz ama dönüp bakmaya gerek duymuyorsunuz. Çünkü onu satın aldınız! “Siparişleri ver. Dünküleri verdin mi?” dedin, o da “verdim” dedi. Eğer “vermedim” derse o zaman ona dönersiniz. Emri anladınız mı? Ah, bir “vermedim” dese. Verdim dediği için ona doğru dönmenize ve teşekkür etmenize gerek yok. Niye? Satın aldınız o kişiyi, “işi o” diye düşünüyorsunuz! Duyguyu fark ettiniz mi? Önceki yazımızda verdiğimiz gemi örneğini hatırlayın, o dediğimiz gemide geminin patronu size dedi ki, “şu kantini sen çalıştır, gelene tost yap ver, oyalanmaları için de şu paraları kullanın, bunlarla da oyalanın” deyip elinize kâğıt paraları verdi. Oysa gemide her şey patronun, geminin sahibinin… Sen orada kantini çalıştırırken patronu unutabilir misin? Burada da öyle! Burada da sana bu görev verilmiş, o zaman işimizi ona göre yapmalıyız. Bunu fark etmişsek, konuşurken emir değil de ona göre cümle kurarız. Karşınızda emir vereceğiniz kişinin de bir, kul, bir insan olduğunu, size emanet edilmiş bir eleman olduğunu bilerek cümle kurarsınız. Bir kişinin maaşını, rızkını üstlendiğiniz için o kadar büyük sorumluluklarınız var ki bilseniz ödün kopar, işyerini bırakır kaçar gidersiniz. Maaşını ödediğiniz bir kul varsa çok sorumlusunuz. Çünkü onun evine giderkenki moraline kadar, onun her halinden sorumlusunuz, her halinden. Sizin gün içinde ona karşı bir haliniz, davranışınız yüzünden o eve gidip, çocuğuna güler yüz göstermezse işiniz zor demektir. Hanımı güzel bir çorba yapmış bekliyor, eve gitti ama adamda çorba içecek hal bırakmamışsınız, o hanımın, varsa çocukların ve o kişinin yaşadıklarından yani o evin halinden sorumlusunuz. Tersi de vardır. Sizin yaptığınız muamele yüzünden kişi evine güneş gibi, huzurla giriyor, çıkıyor, huzuru yerinde, iş güvencesi yerinde, çocuğunu seviyor, bu sefer bu da size mükâfat olarak çok büyük bir lütuftur.
9. Madde hakkında bir iki cümle söyleyelim. Her insanda bir zihin rehberi vardır, aynı telefon rehberi gibi. Bütün tanıyıp bildikleriniz, tüm tanıdığınız insanlar, diğer kullar orada kayıtlıdır. Bu zihin rehberine bir kulu “sözde noksan” ile etiketlememek gerekir. Ama genellikle öyle yaparız, hatırlamak veya birine hatırlatmak için, zihnimize insanları kendimize göre bir noksanıyla etiketleriz,. Bu ya acı bir şeydir, ya komik bir şeydir, bir anıdır ama genellikle o kişinin hoşlanmayacağı bir şeydir. Kişileri onlarla kodlarsınız. Bu öyle bir virüs programıdır ki, beyin hücreleri içerisinde çok kötü bir etki oluşturur. Eğer bu yanlış etiketlemeyi yapmazsak o virüslü hücreleri köreltiriz İnşaAllah.
10. maddede dedik ki hakkında bilgi sahibi olmadığınız konuların peşine düşüp konuşmayalım. Bir kişi veya bir konu hakkında yalnızca zanlara dayalı olarak fikir ileri sürmek, yorum yapmak ve bir iddiada bulunmak bu kapsamdadır. İsra 36 ve Nur 15. Ayetlere bakabilirseniz güzel olur İnşaAllah.
11. maddeye de dikkat edin lütfen; yeminle konuşmamak, yeminleri konuşmamızdan çıkarmak, gerekli gereksiz yemin etmemek lazım.
12. madde, Allah’ı umursamayan, O yokmuş gibi cümleler kurmayı içerir. Mesela bir konuda “Sonuç umurumda değil ” demek yanlıştır, bu ifade, Allah’ın hükmü umurumda değil demektir. Doğrusu nedir? “Sonuç hayrlısı olur İnşaAllah” gibi bir cümle doğrudur.
Mesela, bir yanlış davranış da şudur: ilahlık iddiasındaki kişi, karşısındakinin lokmalarını sayar, onu hasetle takip eder ve yorum yapar.
KİŞİ YAŞANTISIYLA KENDİ AZRAİL’İNİN ONA
GÖRE GÖRÜNÜŞÜNÜ, SURETİNİ OLUŞTUR
Birilerine “sana hakkımı helal etmiyorum” tarzında konuşmak da doğru olmaz. “Hak helal etmemek” çok tehlikeli bir konudur. Bundan nefs mertebesinde ilerlememiş normal insanların bile korkması lazım, konuşurken bu tip cümlelere girmemek lazım. İnsan iki şeyi, kanaatimce, yaşarken belirler. Birisi Azrail’in ne surette geleceğini kendisi belirler. “Nasıl yaşarsınız öyle ölürsünüz” hadisinden bunu öğreniyoruz. Öyle bir bilgisayar programımız olsa ki insanın yaşantısını maddeler haline getirsin ve o maddelere suretler versin, sonra o maddeleri toplayıp tek suret, tek madde haline getirsin. Kişinin yaşantısı o tek surete benzer bir suret oluşturabilir. Mesela son derece olumlu bir hayat oluşturmuş olanın son halinin tarifi olarak, bu çok olumlu surete Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem diyelim. En olumsuz suret de korkunç bir suret olsun. Bu ikisi arasında da yüz tane farklı suret düşünelim ve insanlar bu yüz farklı suretten birine düşüyor. İşte ölüm anında insanın karşısına bu süreçlerden birisi çıkacak demektir. Kişi yaşantısıyla kendi Azrail’inin ona göre görünüşünü, suretini oluştur. Yanılmıyorsam, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kılığında görünme yetkisi sadece Azrail’e verilmiştir, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gibi gözükür, böylece o kişi ruhunu teslim ederken bir cezbe ile, bir aşkla ruhunu teslim eder. Birisi bu: Yaşarken Azrail’in suretine sebep olacak bir yaşantı oluşturur insan. Diğeri ise, hesap zamanı göreceği muamele ne ise, onu kişi yaşarken kendi oluşturur. Mesela, “asla kimseyi affetmem” diyen birisi orada af isteyemez. “Ben kimseye merhamet göstermem, gözünün yaşına bakmam” diyen birisi orada merhamet bulamaz. “Ben öyle kolay kolay hakkımı helal etmem” diyen birisi orada Allah’tan helallik alamaz. Hal böyle olunca, ödünüz kopar. Efendimiz (SAV) zamanında bunu o derece hayatlarına intikal ettirmiş bir grup var ki, onların isimlerini hadis kitaplarına bakıp not alacağım. Efendimiz (SAV) zamanından kalmış, küçük bir grup olarak yaşamış, sonra da dünyadan göç edip, yok olup gitmişler. Ahirete intikal ediyor diye korkularından tuğla kullanmamışlar. Her şeyin ahirette bir karşılığı var diye düşünüp, ne kullanıyorsa ahiretteki bir depodan kullanıyor sayıyorlar, burada kullandıkça orası noksanlaşıyor diye, ahirete dokunmamak için tuğla bile kullanmamışlar. Böyle hassas yaşamış, Efendimiz (SAV)’den öyle esinlenmiş, böyle bir yaşantı grubu oluşturmuşlar. Onun için insan korkar, birisine “sana hakkımı helal etmeyeceğim, sana şöyle edeceğim” gibi cümleler, ona zor cümleler gelir. Hele de gerçekten hakkıyla nefs mertebelerinde önemli bir yere gelmişse, o kişinin o tip cümlelerle işi olmaz zaten.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti